Yaratılış Manifestosu insanlığın kurtuluş reçetesidir

“Yaratılış Modeli’nin Müfredata Eklenmesinin Faydaları” bildirisiyle katıldığım ve Üsküdar Üniversitesi, 24-26 Ekim 2024 tarihleri arasında "Yaratılışa Bütüncül Yaklaşım" ana temasıyla TÜBİTAK iş birliğiyle düzenlenen “VIII. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi” sona erdi.

“Yaratılış Modeli’nin Müfredata Eklenmesinin Faydaları” bildirisiyle katıldığım ve Üsküdar Üniversitesi, 24-26 Ekim 2024 tarihleri arasında "Yaratılışa Bütüncül Yaklaşım" ana temasıyla TÜBİTAK iş birliğiyle düzenlenen “VIII. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi” sona erdi.

5 ülkeden 100’ün üzerinde katılımcı bilim adamının olduğu, 3 gün süren kongrede İbni Sina Oditoryumu ve Emir Nebi 3 Salonu’nda eşzamanlı 24 oturumda 84 sunum gerçekleştirildi. 

Kongre sonunda “Sonuç Bildirgesi” ve “Yaratılış Manifestosu” yayınlandı. Ayrıca “Yaratılış Manifestosu”  https://uskudar.edu.tr/manifesto/yaratilis-manifestosu.html​​​​​​​ adresinden imzaya açıldı. İmzalamaya davet ediyorum.

Gerek İslam alemi gerekse insanlığın içine düştüğü buhrandan kurtuluş reçetesi niteliğindeki Bildirge Sonucu ve Manifesto tam metin halinde aşağıdadır.

Adnan Kalkan Üsküdar

VIII. ULUSLARARASI BİLİMLER IŞIĞINDA YARATILIŞ KONGRESİ SONUÇ BİLDİRGESİ

Kongremizden bir gün önce Kahramankazan’da ülke savunma sanayimizin gözbebeği TUSAŞ’a yapılan müessif saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Kongre esnasında pek çok konuşmacının da ifade ettiği gibi özellikle Filistin ve Lübnan’da insanlık dışı, zalimce, savaş hukukuna uymayan, sivil, çocuk ve masumların katledildiği bir soykırım yaşanmaktadır. Bu elim hadiselerde vefat edenlere rahmet diliyor, sebep olan Siyonist çete ve destekçilerini lânetliyoruz. Bu konudaki insanlık dışı uygulamaların bir an evvel durdurulmasını; diplomatik yolların hızla işletilmesini insanlık adına vicdanların sessiz kalmamasını arzu ediyoruz.

İlk olarak Harran ve Üsküdar Üniversiteleri tarafından ortaklaşa 2017 yılında Şanlıurfa’da gerçekleştirilen Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi’nin ikincisi 2018 yılında Atatürk Üniversitesi’nde, üçüncüsü 2019 yılında Iğdır Üniversitesi’nde, dördüncü ve beşincisi 2020-2021 yıllarında Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nde, altıncısı 2022 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde, yedincisi 2023 yılında Bitlis Eren Üniversitesi’nde ve sekizincisi 2024 yılında Üsküdar Üniversitesi ev sahipliğinde yapılmıştır.

Üç gün devam eden 8. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi’nde; Moleküler Biyoloji, Genetik, Biyokimya, Fizik, Bilgisayar ve Makine Mühendisliği, Matematik, Astrofizik, Sosyoloji, Dinler Tarihi, Sanat Tarihi, Uluslararası İlişkiler, Temel İslâm Bilimleri, Biyoloji, Jeoloji, Felsefe, Tıp, Ziraat, Eczacılık, Edebiyat, Antropoloji, Eğitim, Psikoloji gibi bilim alanlarında bildiriler sunulmuştur.

Bu yaratılış kongrelerinin esas amacı; alanında ihtisas sahibi bilim insanlarının sundukları bildirilerle Allah’ın kudret sıfatının eseri ve ilimlerin konusu olan kâinat kitabının, yaratılış bakış açısıyla okunup yorumlanmasıdır. Böylece bilim camiasının düşünce ufkuna katkı sağlamak, evrim görüşünün ideolojik düşüncelere alet edilmesinin önüne geçmek, bilimsel verilerle millî ve manevî değerlerimizi güçlendirmektir.

Önceki kongrelerin sonuç bildirgeleri teyid edilerek aşağıdaki tespitler yapılmış ve kararlar alınmıştır: 

1. İslâm dini bilimle çatışmaz. “Din ayrı, bilim ayrıdır” düşüncesi materyalist felsefenin ürünüdür. Bilimle din, akılla vahiy arasındaki çatışma, İslâm medeniyetine ait değildir. Çünkü bilimlerin konusu, Allah’ın kudret sıfatının eseri olan kâinat kitabıdır. Kur’an-ı Kerim ise Allah’ın kelâmıdır ve kâinat kitabının tefsiridir. Bunlar arasında çelişki ve çatışma olamaz. Çünkü her iki kitap da Allah’ın kitabıdır. Çok sayıda ayet ve hadislerden anlaşıldığı üzere, İslâm dini; ilme ve bilim insanına büyük önem vermektedir.

2. Bilim dünyası yaklaşık 200 yıldır materyalist felsefenin tesiri altındadır. Materyalist felsefe; bilimsel verilere bütüncül bakmamaktadır. Kâinattaki bütün varlıkları tesadüf, sebepler ve tabiatın eseri olarak görmekte ve sadece laboratuvara giren maddeleri bilimsel veri olarak kabul etmektedir. Bu felsefî görüşte; insanın ruhu, duygu ve düşünceleri dikkate alınmamaktadır. Hâlbuki kâinatın ve insanın yaratılışını anlamada sadece fen bilimleri yeterli değildir. Bunun için bütüncül düşünceye ihtiyaç vardır. Yani maddenin yanında mananın da dikkate alınarak bilimin metotları çerçevesinde yaratılış hakikatinin değerlendirilmesi gerekir.

3. Bilim, Allah’ın kâinattaki sanat eserlerini inceler. Günümüz bilim camiasında genellikle kâinattan elde edilen bilgilerin takdiminde yaratıcı gizlenmekte; sebepler doğrudan işi yapan fâil olarak sunulmaktadır. Yaratılış kongrelerinde bilimsel verilerin bütüncül değerlendirilmesine ihtiyaç olduğu; fiilde fâilin, sanatta sanatkârın, eserde ustanın nazara verilmesinin zarureti dile getirilmiştir.

4. Yaratılış külli ve umumidir. Canlı, cansız bütün varlıkların ortaya çıkışı ile ilgili bilimsel veriler, Allah’ın her türlü yaratmaya kâdir olduğunu göstermektedir. Yaratıcı; bir varlığı belli süreçler içinde yarattığı gibi, bir anda sebepsiz olarak da yaratabilir. Sebepler çerçevesinde yaratılış; Allah’ın isimlerinin tecellisi, hikmetinin gereğidir. 

5. Evrim ve yaratılış konusunda bir kavram kargaşası ve bilgi kirliliği vardır. Herkesin evrimden anladığı ve kastettiği farklıdır. Evrim; farklı anlama gelen otuza yakın terimle ortaya konulan bir kavramdır. Bunlardan bir kısmı değişimi, başkalaşmayı ve farklılaşmayı ifade etmektedir. Bunlar teori değil, birer kanundur. Bir türden başka bir türün tesadüfen veya kendiliğinden meydana geldiğini ifade eden evolüsyon ise herhangi bir delile dayanmayan felsefî bir görüştür. Bu bakımdan evrim ile ilgili terminolojinin doğru anlaşılması gerekir. 

6. Eğitimin bütün safhalarında eğitim materyalleri ve kitaplar; madde ve manayı birlikte ele alan bütüncül bakış açısı, dil ve üslubuyla hazırlanmalıdır. Eğitim materyalleri ve ders kitaplarında kâinattaki bütün varlıkların; sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi bir Yaratıcı’nın eseri olduğu vurgulanmalıdır. Böylece atomdan galaksilere kadar hiçbir şeyde gayesizliğin ve hikmetsizliğin olmadığı anlaşılacaktır. Bu da akılların aydınlatılmasına, vicdanların tatmin edilmesine ve kalplerin de nurlandırılmasına vesile olacaktır. Bu tür eğitim alan bir genç; bütün varlıklar gibi kendisinin de başıboş olmadığını, bir yaratıcısının bulunduğunu bilecek; bütün nimetleri O’nun gönderdiğini anlayacak, kendisinin sahipsiz olmadığının bilincine vararak, her türlü sıkıntı ve üzüntüsünde yanında olan ve her şeye sözü geçen bir İlâha sığınmanın mutluluğunu yaşayacaktır. Gençlerimizi taassuptan ve inançsızlığa sürükleyen şüphelerden kurtarmanın yolu, bütüncül bakış açısıyla yapılan bir eğitime bağlıdır. Kâinattaki varlıkların yapılarını ve mükemmelliklerini ortaya koyan kitap, makale ve belgesellerde bilim dili olarak bütüncül bakışa uygun ve kültür değerlerimizle uyumlu tevhidi bir dil kullanılmalıdır.

7. Bilimler Işığında Yaratılış Kongrelerindeki bildirilerden teşkil edilen kitaplar, gençlerin eğitiminde hayati bir öneme sahiptir. Günümüzde gittikçe artan Darwinizm, sekülerizm ve deizm gibi düşüncelerin genç kuşaklarda sebep olduğu şüphelerin giderilmesinde bu kongrelerde sunulan bildirilerin önemli tesiri görülmüştür. Şimdiye kadar yapılan kongrelerdeki bildirilerden istifade ile ortaöğretim ve üniversite seviyesinde kitapların yazılması tavsiye edilmiştir.

 8. Yaratılışı anlamaya yönelik Proje ve Tezler. Yaratılış kongresine gönül veren bilim insanlarının -özellikle Fen ve Sosyal Bilimler alanlarında- yaratılışı anlamaya yönelik yüksek lisans ve doktora tezleri yönetmeleri, lisans veya lisansüstü seviyede yaratılış hakikatlerini anlatan dersler vermeleri, bilimsel yayın ve projelerinin desteklenmesi dile getirilmiştir.

9. Kongre sonrasında yaratılışla alâkalı panel ve konferansların devam ettirilmesi uygun görülmüştür. 

10. Daha önceki kongrelerde alınan kararlar doğrultusunda Bilimler Işığında Yaratılış Kongrelerinin her yıl yapılması tavsiye edilmiştir.

11. Bu kongrede varoluşla ilgili bir Yaratılış Manifestosu’nun hazırlanıp neşredilmesi uygun görülmüştür.

26.10.2024

       Kongre Başkanı

          Prof. Dr. Hikmet KOÇAK

 

 Adnan Kalkan Üsküdar Belediyesi

YARATILIŞ MANİFESTOSU

Biz, İstanbul’da Üsküdar Üniversitesinde 24-26 Ekim 2024 tarihlerinde yapılan VIII. Uluslararası Bilimler Işığında Yaratılış Kongresi katılımcısı bilim insanları olarak, ‘Yaratılış Manifestosu’ beyan etmeyi uygun hatta zorunlu gördük. Çünkü bilimsel veriler ve matematiksel ispat yöntemleri, evrenin varoluşunu bilinçli ve tasarımsal olduğu yönünde yeterli kanıt düzeyine ulaşmıştır.

İnsanlık tarihinin en temel felsefi ve bilimsel sorusu, evrenin ilk varoluşunun neden ve nasıl olduğu ve hayatın neden ve nasıl başladığıdır. Bu hususta bilinen iki görüş vardır:

1.     Tesadüfe dayalı varoluş,

2.     Bilinçli Tasarıma (*) dayalı varoluş.

Birisinin imkansızlığı ispatlanırsa yani olmayana ergi (Reductio ad absurdum ) akıl yürütme yöntemi ile ikincinin doğruluğu anlaşılır.

Akıl argümanı; birinci olarak akılsız ve bilinç sahibi olmayan bir doğa akıllı ve bilinçli insanı nasıl ve neden var etti diye sorar. İkinci olarak bilimin keşfettiği doğada var olan karar verici algoritmaların kendiliğinden var olmadaki olasılık hesabını sorar. Çünkü bu algoritma mantığı yapay zekanın Fuzzy mantığıdır. İnsanın yakında anladığı bu algoritmayı akılsız bir evrimle açıklayamayız.

Bu iki görüş hem bilimsel hem de felsefi açıdan farklı yorumlara sahiptir. Her iki görüşü karşılaştıralım ve akıl yürütme yöntemleri ile açıklayarak matematiksel ispat yolu ile soruya cevap arayalım.

Tesadüfi Varoluşun imkânsızlığı

Bu görüş, evrenin doğal süreçler sonucu ve rastlantısal olayların birikimiyle oluştuğunu öne sürer. Özellikle Big Bang teorisi, Webb teleskopunun verilerine göre evrenin yaklaşık 26.7 milyar yıl önce ortaya çıktığını ve fiziksel yasalar çerçevesinde genişlediğini açıklar. Big Bang’den önce zaman ve madde olmamalıydı, uzay ve zaman dışında bir gerçeklik olmalıydı. Tesadüfi varoluş görüşünün temel akıl yürütme noktaları, tek tek karşıtını ispat yöntemi ile çürütülebilmektedir.

1-      Kuantum Belirsizliği: Kuantum fiziğine göre bazı olayların kuantum seviyesinde dışsal bir sebep olmaksızın gerçekleşebildiği öne sürülmektedir. Ancak İnce Ayar Argümanı; fizik yasaları ve evrensel sabitleri ile hayatın ortaya çıkmasına imkân tanıyacak şekilde "ince ayarlı" olduğunu savunur. Eğer fiziksel sabitlerde çok küçük değişiklikler olsaydı, evrenin var olması veya yaşamın gelişmesi mümkün olmazdı. “Kaos Teoremi” ne göre bizim için yanlış görünen şeyler mükemmelin bir parçasıdır. O halde kuantum belirsizliği evrenin mükemmelliğinin bir parçasıdır. Ancak uzay ve zaman dışında gerçekliği bilememektedir. Böyle bir mükemmellik tesadüfe yer bırakmayacak şekildedir ve matematiksel akla göre uzay ve zaman dışı bir dış irade gerektirir.

 

2-      Doğal Seçilim tezi: Yaşamın oluşumunda canlıların çeşitlenmesi ve gelişimi, mutasyonlar ve seçilimle açıklanmaktadır. Ancak bir çocuk anne karnında zigot (Anne ve baba DNA’larının yarı yarıya ilk hücre olması) halinde iken, 8 haftada embriyoda çocuk hareket etmeye başlar. Onuncu haftada fetüs dönemine geçilir ve  uzuvlar belirginleşir. Anne rahmi her hafta bir santim muntazaman yukarı doğru büyür. Kırk (40) hafta sonra doğum gerçekleşir. DNA’daki amino asitlerin hep doğru kararlar vererek büyümesi zorunlu yasadır. Bu süreçte tesadüfi mutasyon olmaması gerekir, yoksa çocuk sağlıklı olamaz. O halde bütün memelilerde gerçekleşen bu planlı, sistematik, ince ayarlı, düzenli, ölçülü ve hesaplı büyümede mutasyonun çok istisna olması ve olumsuzu doğurması bilinmektedir. Bu nedenle “karşıt tersini kullanarak ispat yöntemi” doğal seçilimin imkansızlığını ve seçilimin rastlantısal değil bilinçli olmak zorunda olduğunu gösterir. Bu bir dış iradenin zorunlu varlık olduğunu gösteriyor. Aynı analojiyi incir çekirdeğinden incir ağacına dönüşümüne, arının çalışma tarzına uygulayabiliriz. Doğal seçilim sadece yaşam kalıma odaklıdır ama akıllı seçilim ise amaca yönelik gelişmeye odaklanır.
 

3-      İlkel Şartlar ve Büyük Sayılar Tezi: Evrenin büyüklüğü ve zamanın uzunluğu düşünüldüğünde, hayat gibi karmaşık yapıların rastlantısal olarak ortaya çıkma ihtimalini öne sürer. Fiziksel kanunlar çerçevesinde işleyen doğal süreçlere dayanan bilimsel gözlemler ve deneylerle ispat edilen gelişim evreleri “Kiplik akıl yürütme yöntemi” ile düşünüldüğünde, matematiksel ispat yöntemine göre; doğru koşulların oluşması çok düşük olasılıklı bir durumdur. 1050 olasılıklar imkânsız kabul edildiğinden, büyük evren düşünüldüğünde bu ihtimallerin gerçekleşmesi matematiksel akla göre imkansızdır. Evrenin büyüklüğüne ve zamanın uzunluğuna rağmen her yıl baharda üç hafta hiç mutasyon olmadan hep doğru kararlar vererek cansız DNA’dan canlı bir eserin çıkması mutlak bir bilinci zorunlu varlık olarak işaret eder.
 

4-      Karmaşıklık ve Düzen: Evrenin, doğa yasalarının uyum içinde işlediği karmaşık bir yapıya sahip olduğu gözlemlenir. Bu düzenin kendiliğinden mi, yoksa “Genel Sistemler Teorisi” ne göre  bir tasarım sonucu mu ortaya çıkacağı tartışılır.  Sistem teorisi: her şey birbiriyle ilişkili küçük parçalardan oluşur, fakat kendisi de daha büyük bir sistemin parçası olarak işlevde bulunan bir bütün olarak kabul edilir. “Sibernetik Yasaları”na göre işleyen bir düzen vardır. Sibernetik canlı ve cansız tüm karmaşık sistemlerin denetlenmesi ve yönetilmesini inceleyen bilim dalıdır. Sibernetik yasaları bir dümencinin varlığını zorunlu görür. Evrenin ve yaşamın rastlantılarla değil, bilinçli bir akıl tarafından tasarlandığını savunan tasarımsal var oluş görüşü matematiksel akla göre zorunlu seçenektir.
 

5-      Zihin Teorisi yetisinin olması: Tesadüfi varoluş görüşü bu kurama açıklama getirememektedir. İnsan diğer canlılardan farklı olarak varsayım üretme yeteneğine sahiptir. Metabilişsel nörogenetik eğilimler olan “anlam arayışı, yeniliği arama davranışı, zaman farkındalığı, sonsuzluk arzusu ve ölüm algısının varlığı” sadece insana hastır. İnsan zihin tutumunu terk edip kendini doğaya bıraktığında hayvanla özdeş olur. İleri otistik özellikteki kişilere parmağınızla bir yeri işaret ettiğinizde sağlıklı düşünemeyen bu kişiler parmağın ucuna bakar işaret edilen yere bakamaz. Onlarda zihin kuramı yetisi yoktur. Bu nedenle insan evrenle ilgilenirken sadece evrene değil evrenin arkasındaki anlama bakma yetisine sahiptir. Fen bilimleri evrenin nasıl işlediğini çok güzel açıklar, ancak anlamı esas alan bilimlerin ise teorik anlamlar çıkarması gerekir. Bu evren neden var, neden buradayım ve nereye gideceğim?...  Zihin kuramı yetisini kullanan ve bu gerçeği gören çok kişinin de bunu pozitivist zihin tutumu ve dogmatik bilim önyargısı nedeni ile ifade edemediklerini gözlemliyoruz. Evrene zihin kuramı yetisini kullanarak baktığımızda büyük ve mutlak bir ilim, mutlak irade, mutlak güç, mutlak hikmet sahibi bir varlığın (Vacib-ül Vücud**) olması zorunluluktur.
 

6-      Bilincin Açıklanamazlığı: İnsan bilincinin hayvandan ayrıldığı özellik, onda “ben bilinci”nin bulunmasıdır; hayvanda böyle bir bilincin bulunmadığı kesindir. Rastlantısal var oluş tezi bilinç konusunda susmayı tercih etmektedir. Çünkü maddeden bilinç yapmak sıfırdan var etmek gibidir. Cildimiz 20 günde tamamen değişiyor vücudumuzda altı ay sonra bütün hücreler değişmiş oluyor ancak bilgisayarın IP’si gibi olan bilincimiz hiç değişmiyor. Bilinç, rastlantısal süreçlerle açıklanması çok  zor bir olgudur ve insana hastır. Tasarım argümanı, bilincin varlığını bir tasarımcının eseri olduğunu savunur. Dedüksiyon akıl yürütme yöntemi bilinçli varlıkların varlığına, yüksek bir bilinç ve bilinçli tasarımın zorunlu varlığına kanıt olarak işaret eder. Evren yüksek bir bilinç ve üstün bir gücün ki bu ancak ‘İlahi irade’dir, O’nun ürünü olması zorunlu ideadır.
 

7-      Yaşam mücadeledir tezi: Bu teze göre hayat tesadüfen oluşmuştur ve mücadele vardır, güçlü olan yaşar, olmayan mücadeleyi kaybeder yok olur. İlk hücreden en gelişmiş canlılara kadar baktığımızda yardımlaşma esas, mücadele istisnadır. Güçlü olan aslan ve büyük olan dinazor bütün dünyaya yayılmamıştır. Dinazorların büyük bir zırha ama küçük bir beyne sahip olmaları uyum sağlamamalarına neden olmuştur. Evrende güçlü olan değil genetik şifrelerine göre uyum sağlayan yaşamaktadır. Ancak uyum sağlamak amaçla mümkündür. Tekil olaylardan tümü anlama yöntemi olan “indüksiyona” göre doğada yaşanan birlikte yaşama dengesi hayatın mücadele olduğu tezini çürütmektedir. Çünkü homeostazi (denge)  yasasına göre ince bir ahenk vardır, rekabet dengeyi bozmamaktadır. Yaşam amaca göre bir uyumdur. Amacın İlahi iradeye uygun olması zorunludur.
 

8-      Şer (Kötülük) Problemi ve Sınav Diyalektiği: Materyalist bilim, insanın amacını zevk prensibi ile açıklamaya çalışır. İnsan diğer canlılardan farklı olarak amaçlı davranabilen, özgür düşünen, varoluşu sorgulayan, soyut, kavramsal ve sembolik düşünebilen tek varlıktır. Ölümden sonra hayatın olmadığı bilimsel olarak söylenemez. İnsan kötülüklerin neden var olduğunu da sorgulamaktadır. Özgür iradeye sahiptir. Özgür iradenin olabilmesi için kötülük yapma özgürlüğünün de olması gerekir. Kötülük yapma, hata ve yanlış karar verme özgürlüğü bir sınavın varlığına işarettir. “Çelişki yapma yöntemi ile ispat” olan matematiksel akıl yürütme yöntemi “hesap verebilirliği” netice vermektedir. İnsanın kötülük yapabiliyor olması bir çelişkidir. O halde bütüncül bilime göre dünyanın var oluş amacının sınav diyalektiği olması akla en uygun seçenektir.
 

9-      Ölüm sonrası yaşamın zorunluluğu: Dünyada istisnası olmayan tek gerçek ölümdür. Programlanmış hücre ölümlerinin varlığı bilimi ölüme çare arama alanına yönlendirmiştir. Ölümün bizim canımızdan başka bir anlama işaret etmesi zihin teorisine göre gerekmektedir. Bu kadar mükemmel bir düzen yaratıp sonra da onu yok etmesi Abduksiyon (Dışa çekim) muhakeme yöntemine göre imkansızdır. Abduksiyon bir bilimsel buluş yöntemidir. Oluşan şartlara göre çıkması en güçlü sonucu gösterir. Hastalıklar bu yöntemle teşhis edilir. Kötülük yapanların, bedel ödemeden yanına kâr kalarak ölüp gitmeleri adil değildir. İşleyen sibernetik yasalarına göre kötülük yapanların bedel ödemeleri gerekmektedir. Diğer taraftan bütün insanlarda var olan sonsuzluk arzusunun nörogenetik eğilimi, abduksiyon nedensellik ilkesine göre sonsuz bir yaşamı zorunlu kılmaktadır. O halde neş’e-i uhra yani yeniden diriliş olmalıdır. ‘Yaratıcı vermek istemiş ki istemeyi vermiş’ diyebiliriz.
 

10-   Entropi Yasası dış iradeyi zorunlu kılıyor: Entropi enerji yasası olup termodinamiğin ikinci yasasıdır. Evren düzenli bir şekilde düzenden düzensizliğe gider. Bu gidişe göre evren ısı ölümü ile sona erecektir. Bu yasaya göre karanlık yoktur, ışığın olmaması vardır; soğuk yoktur, ısının olmaması vardır. Devamlı ısı ve ışıkla hassas ince ayarlı ve hesaplı bir destek gerekmektedir. Bu yasa zihin kuramı yetisine sahip olan insanı anlam arayışına itmektedir. Zihin kuramı yetisi insan beynindeki ayna sinir hücrelerinin fonksiyonudur. Eğer dış denetim ve düzenleyici yoksa entropi yükselir ve evrende düzen bozulur.  İlk varoluşu yapıp mükemmel yasalar koyan ve bu yasaları her saniye yöneten uzay ve zaman dışında bilinçli bir irade sahibinin (Vacib-ül Vücud) varlığı zorunludur.

Sonuçlar:

  • Bilimsel Açıklamalar: Bilimsel gözlemler ve fizik yasaları, evrenin kökenini ve gelişimini anlamada  tesadüfî varoluşun imkansızlığı ile tasarımsal varoluşun lehine deliller sunar. Ancak bilimsel model, "neden bir şey yerine hiçlik var? Neden bu evren var?" gibi nihai sorulara akıl yürütme yöntemlerini işaret eder.
  • Hakikate götüren dört yol vardır. Birincisi deney ve gözlem, ikincisi akıl yürütme yöntemleri, üçüncüsü rasyonel sezgiler, dördüncüsü rasyonel inançlar.
  • Bilinçli Tasarım görüşü; karmaşıklık, bilinç ve evrendeki düzenin kökenine dair alternatif bir açıklama sunar ve ahlaki veya metafizik sorulara da cevap verir.
  • Tanrı (İlah) tasavvuru: Bilinçli Tasarım görüşü, evrendeki düzen ve bilincin varlığı gibi fenomenleri açıklamaya çalışırken “zaman ve uzay dışı bir yaratıcıyı zorunlu varlık (Vacib-ül Vücud) olarak savunur. Varoluşu; her şeyi bilen, gören, yöneten ve kontrol edebilen dış irade özelliklerinde mutlak bir irade ile açıklar.
  • Biz bu Yaratılış manifestosunu hazırlayanlar olarak, O sonsuz, mutlak ilim, irade, kudret ve hikmet sahibi  zorunlu varlığın (Vacib-ül Vücud),  Kur’an-ı Kerim’de ifade edilen Tevhid (Allah) kavramına uyduğunu bütüncül bilim kanıtı ile ilan ve beyan ederiz.

(*) Bilinçli tasarım bir yaratıcının bir fiilidir, her fiil gibi faili yani öznesi vardır. O’da İlahî ve Tevhid yaratıcılığı bilgisidir.  Bilinçli tasarımın akıllı tasarımdan farkı kendi algoritmasını üretebilme yetisidir.

(**) Vacib-ül Vücud kavramı “Zorunlu Varlık” anlamında İbn-i Sina tarafından literatüre sokulmuştur.

 

Kaynaklar:

1-     Tatlı, Adem: Akıllı Tasarım Teorisi. https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/akilli-tasarim-teorisi

2-     Çengel, Yunus: Bilim ve Risale-i Nur’ a bilimsel yaklaşım. https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/akilli-tasarim-teorisi

3-     Tarhan, Nevzat: Akıldan Kalbe Yolculuk Bediüzzaman Modeli Timaş 2022 İstanbul

 

 

Diğer Haberler

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Diğer Haberler