Tarihçi yazar, fikir adamı, düşünür, Kadir Mısıroğlu'nun vefatının ikinci yıldönümü

Usta Tarihçi-yazar Kadir Mısıroğlu 5 Mayıs 2019 vefat etmiş ve sevenlerini üzmüştü.

Cumhuriyet dönemi tarihçileri içinde gerçek tarihi yazan ender usta yazarlardan biri olan Mısıroğlu, 86 yaşında bu dünyadan göçtü. Onca zulüm, hapis, işkence ve baskı görmesine rağmen gerçek tarihi yazmaktan korkmayan Kadir Mısıroğlu, alanında tek isim.

Uzun süre yaşadığı rahatsızlık nedeniyle hastanede yatan ve sonrasında hayatını kaybeeden tarihçi-yazar Kadir Mısırlıoğlu vefat yıldönümünde sosyal medyada gündem oldu.

Mısıroğlu aykırı çıkışlarıyla tanınan bir yazardı. Hukuk mezunu olmasına rağmen tarih araştırmalarında büyük birikime sahipti. Özellikle cumhuriyetin ilk yıllarında yapılanlarla ilgili ortaya koyduğu belgeler, Kemalistlerin tepkisini çekmiş ve defalarca linç girişimine maruz kalmıştı.

Mısıroğlu, 5 Mayıs 2019'da Acıbadem Altunizade Hastanesi'nde tedavi gördüğü esnada 86 yaşında vefat etmişti.

Kadir Mısıroğlu kimdir?

Tarihçi Kadir Mısıroğlu, 5 Mayıs 2019'da hayata veda etti. Tüm yakınlarının, sevenlerinin başı sağ olsun!

Çocukluğu

Kadir, 24 Ocak 1933’te, Trabzon’a bağlı Akçaabat ilçesinde, Dere Mahallesi’nde iki katlı ahşap bir evde, Sâriye ve Eyüp Sabri Mısıroğlu çiftinin oğlu olarak dünyaya geldi. Kayıtlara göre, o gün Ramazan ayının yirmi yedinci günü; yani Kadir Gecesi idi. Yıllar sonra kendisi doğumunu, adının konuluşunu şöyle yazacaktı: “O saat mahallemizin Câmii Şerifinde âdet üzere “Seher Mukabelesi” okunuyormuş. Bu mukalebeyi takip etmekte olan babamın kulağına o anda müjdeyi fısıldamışlar ki, tam “Sûre-i Kadir” okunuyormuş. Bu sebeple ismimin “Kadir” olarak konulmasını gönlünden geçirmiş.”

Oysa babaannesi, torununun, dedesinin almasını istiyordu. Bundan sebep Kadir ismine karşı çıkmıştı. Sonra bir orta yol bulmaya karar verdiler. Şöyle ki, dedesinin adı Kâzım’dı; ama ona ismi yerine hep “Paşa” diye hitap ediliyordu. Zamanla adı unutulmuş, Paşa olarak tanınır olmuştu. Babaannenin gönlü,  torununa konulan Kadir isminin yanına eklenen Paşa ile alınmış oldu. Nüfusta Kadir, mahallesinde ise, Kadir Paşa idi…

Kadir, hiç anne sütü emmeyen bir bebek olduğundan, daha sonra da oldukça cılız bir çocuk oldu. Yürüyebildiğinde 4 yaşındaydı. 7 yaşına geldiğinde okula gönderilmedi. Her ne kadar hevesliyse de, ailesi okula gidemeyeceğini düşünmüştü. Kur’an kursuna gitti ve bir kez hatim indirdi. 8 yaşında Akçaabat Merkez İlkokulu’na başladı. Bulundukları ilçede henüz bir ortaokul yoktu ve Kadir’in ilkokulunu bitireceği yıl ilçede bir ortaokul inşası başladı. Ancak Kadir’in mezuniyetine kadar bitmedi. Babası da ilkokul bittikten sonra oğlunu bir terzi yanına çırak olarak verdi. Başka arkadaşları ise, okula devam etmek için Trabzon’a gitmişlerdi.

Kadir, çıraklık ettiği terzi dükkanından sık sık kaçıyordu, burada olmak yerine okulda olmak istiyordu. O da, okula gidemeyince ne bulursa okumaya başladı. Başka bir şeyle ilgilenmez olmuştu. Öyle ki, ailesi bu okuma hevesinin oğullarının şuurunu bozacağını düşünmeye başlamıştı…

Eğitim hayatı

Bir sene geçmişti ki, okul tamamlandı. Artık öğrenciler kaydolmaya başlamıştı; ama Eyüp Bey, oğlunu okula göndermek istemiyordu. “Bir tek oğlum var, okuyup da memur giderse ocağım söner” endişesi onu kıskıvrak yakalamıştı. Neyse ki, öğretmenleri, etraf derken, sonunda Eyüp Bey’i ikna etmeyi başardılar ve Kadir bir sene aradan sonra 1947’de, 21 numara ile Akçaabat Ortaokulu’na kaydolan son öğrenci oldu.

Okul hayatı başlamıştı yeniden; buna memnundu. İlk yıl Büyük Doğu ile tanıştı. Hala elinden kitap düşürmeyen bir çocuktu ve bu durum, onu, sınıf arkadaşlarından bir adım önde tutuyordu. Çocukluğu, evlerinin dindar havasında geçmiş; Büyü Doğu, Mustafa Kemal Atatürk, inkılâplar gibi kavramlara karşıt bir görüşle gelmişti okul sıralarına kadar. Şimdi sürekli bir şeyler okudukça da bu durumu içinde pekiştiriyordu.

 

Hafta sonları Trabzon’a gidip gelmeye başlamış, Trabzon Lisesi, Trabzon Muallim Mektebi’nden milliyetçi arkadaşlar edinir olmuştu. Onlar sayesinde gazete ve dergilerden haberdar olmaya başladı. Onlardan ikisi Sebilürreşad ve Serdengeçti idi. Kısa süreli de olsa yayımlanan pek çok gazete ve dergiyi takip etti ve her birinden bir şeyler kaptığına inandı.

Liseye başlama vakti geldiğinde Trabzon Lisesi’ne kaydoldu. Fikirleri de hemen hemen oturmuştu. Bir süre sonra dört küçük milliyetçi teşekkülün birleşmesiyle oluşan Türk Milliyetçiler Derneği’nin Akçaabat Şubesi’ni açtı. 1953’te kapatılana kadar da başkanlık görevini yürüttü.

Dindar ve milliyetçi yönü ile pek çok kez okuldan uzaklaştırma cezası aldı. Mezuniyeti de bir hayli zor oldu. Kadir, sınavlar için Giresun’a gitti. 4 sınavdan birini kaçırmış, üçünü geçmişti. Kalan bir sınav için de Erzurum’ gidip, Erzurum Lisesi’nde sınava girdi ve nihayet Ekim 1954’te liseden mezun oldu.

Lisede yazmaya da başlamıştı. 1953’te, İstanbul’un fethinin 5 yüzüncü yıl dönümü için hazırlanan bir kompozisyon yarışmasında ilk ödülünü de almıştı. Ödül, bir dolma kalemdi. Daha pek çok kitap yazacaktı…

(Trabzon Liselerinden Yetişenler Cemiyeti veda konuşması)

Babası üniversiteye gitmesini de istemedi

Kadir, üniversite eğitimi için İstanbul’a gitmek istiyordu. Ancak babası hala aynı düşüncedeydi ve onu vazgeçirmek pek de kolay olmadı. O sırada mahallede bir kızın delirme haberi duyuldu. Bu kızcağızın okuma isteğine karşı çıkıldığı için aklını yitirdiği söylentisi pek hızlı yayılmıştı. Bu haber Eyüp Bey’i bir nebze yumuşatsa da, bir yandan da maddi destek vermeyerek engel olmaya da devam etti. Hal böyle olunca Kadir de ilçesinden dışarı çıkamazdı. Bu durumda da imdadına annesi yetişti. Sâriye Hanım, terzilik yapardı. 700 lira kadar biriktirmişti. Parasını oğluna verdi ve maddi sorun da böylece çözülmüş oldu.

3 gün sürdü Kadir’in İstanbul’a vapur yolculuğu. 6 Ekim 1954’ü gösteriyordu takvimler. Şehirde bir bayram havası vardı. Çünkü bugün, İstanbul’un düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüydü. Bir süre Edirnekapı’da eniştesinin yanında, sonra bir süre de Fatih Sarıgüzel’de babasının teyzesinin yanında kaldı. Daha sonra da Trabzon Liselerinden Yetişenler Cemiyeti’nin Soğanağa semtindeki yurduna yerleşti. O, artık İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisiydi. Burada, lisede olduğundan daha hareketli, düşüncelerinde daha ısrarlı bir eğitim süreci geçirecekti…

Öğrenci yurtları açtı

Trabzon Liselerinden Yetişenler Cemiyeti’nin yurdunda sadece bir öğrenci olarak barınmakla yetinmedi. Bir yıl sonra cemiyetin başkanlığını da yaptı. Böylece yurdun işleyişini de öğrenmişti. Bir yandan da davası yönünden baktığında gençlerle bir arada olmak gerekliydi ve bunun için de en müsait ortam yurtlardı.

 

Bu kazanımından yola çıkarak öğrenciliği sırasında 7 öğrenci yurdu açtı. Bunlardan en meşhurları Vefa, Seyhan, Karadeniz ve Yıldız Öğrenci Yurtları idi…

Kadir Mısıroğlu evlendi

Kadir, 1961’de, Aynur Aydınaslan ile evlendi. Bu evlilik onlara 1963’te Abdullah Sünusi, 1965’te Fatıma Mehlika ve 1973’te Mehmed Selman adını verdikleri üç çocuk getirdi.

Yayınevi kurdu

Üniversite yıllarından beri yayınlar yapıyor, konferanslar veriyordu. Hayatında yer eden bu işler ilerledikçe, hukuktan çok tarih ilgisini çekmeye başlamıştı. 1964’te, Sebil Yayınevi’ni kurdu. Yayınevinin bastığı ilk kitap, “Lozan Zafer mi, Hezimet mi?” adını verdiği kendi kitabının ilk ilk cildi oldu. 1968’de, Rıza Nur’un 1935’te yazdığı “Hatıratım” adlı kitabı yayımladığında ünlendi.

Kadir Mısıroğlu adıyla, ilk kez 1948’de, çocuksu duygularla yazdığı şiiri, Yeni Polathane Gazetesi’nde yayımlanmıştı. Üniversite yıllarında ise Toprak Dergisi’ne, “Mehmed Meriçgiller” takma adını kullanarak birkaç yazı yazmıştı. Yine başka dergilerde de takma isimlerle başka şeyler de yazdı. İlk kitabı “Lozan Zafer mi, Hezimet mi?” oldu.

Hakkında davalar açıldı

Bu kitabın 1970’te, genişletilmiş ikinci baskısı yapıldığında, kitap, 5816 sayılı “Atatürk aleyhine işlenen suçlar hakkında kanun” uyarınca toplatıldı ve Kadir Mısıroğlu adına da dava açıldı.

 

Bu hakkında açılan tek dava olmadı. Kadir Mısıroğlu’nun, Ocak 1970’te verdiği Milli Türk Talebe Birliği’nde, Harf Devrimi üzerine verdiği konferanstaki sözlerinden sebep de hakkında Eskişehir Örfi İdare Askeri Mahkemesi tarafından dava açıldı. Hakkında 7 yıl hapis, 5 yıl amme haklarından men ve 20 ay sürgün cezası istendi. Mısıroğlu, 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Eskişehir Sivil Cezaevi ve İstanbul Sağmalcılar Cezaevi’nde bulunuşunun ardından bir süre de Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yattı. Ardından Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Psikiyatri Kliniği’nden aldığı raporla, Mayıs 1974’te, umumi afla serbest bırakıldı.

Bu sırada, kitabı için hakkında açılan dava da bu af ile karara varılmadan düşmüş oldu. Hakkında davalar açılmaya 

Siyasete atıldı

Mısıroğlu, bu hapishane günlerinin ardından yayıncılığa devam etti. 1976’dan itibaren de haftalık olarak Sebil Dergisi’ni çıkarmaya başladı. Ancak Mısıroğlu’nun kalemi pek sivriydi. Kısa bir süre sonra da bu dergideki yazılarından sebep yine Atatürk ile ilgili kanun ve 163. Madde uyarınca hakkında pek çok dava açıldı. Mısıroğlu da, yine hayatını anlatan yazıda ifade ettiğine göre, hakkında açılan bu davaları bertaraf edebilmek ümidiyle 1977 Genel Seçimleri’nde, Genel Başkanlığı’nı Necmettin Erbakan’ın yürüttüğü Milli Selamet Partisi’nden (MSP), Trabzon Türkiye Büyük Millet Meclisi Milletvekili Adayı oldu. Ancak seçimleri kazanamadı.

 

Mısıroğlu, vazgeçmek istemiyordu. Ertesi yıl yine MSP’den İstanbul Senato Adayı oldu. Ancak yine olmadı. 1978’de ise, Mısıroğlu, MSP Genel İdare Kurulu’na seçildi. Ancak bu kez de çok sürmeden 12 Eylül Darbesi geldi. MSP kapatıldı ve parti üyeleri de tutuklandı. Mısıroğlu ise, Almanya’ya gitti…

Almanya günleri

Bu aslında bir kaçıştı. Hakkında açılan diğer davaların, MSP hakkında gelenlerle birleşmesinden korkmuştu. Ardında otuzdan fazla ağır cezalık dava bırakmıştı. Bir süre sonra ailesini de Frankfurt’a getirtti. Ancak bu kez de kendisinden başka ailede kimseye oturma izni verilmemişti. Bunun üzerine ailesini de yanına alarak İngiltere’ye geçti.

Aslında burası da yaşamak için pek uygun değildi. Bir kere yine gurbetti ve her şeyden önemlisi maddiyat büyük bir sorundu. Tüm bunlar yaşanırken 1983 yılı başlarında gazete, radyo ve televizyon anonslarında Kadir Mısıroğlu, Türkiye’ye dönmeye davet edildi. Ancak Mısıroğlu, bu çağrıları yanıtsız bıraktı. Bunun üzerine, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı.

 

Bir sonraki adımda Mısıroğlu, İngiltere’den siyasi iltica hakkı istedi. Bunun için 7 Eylül 1983 tarihli, 18158 numaralı kararın yayımlandığı Resmi Gazeteyi gösterdi. Ancak burada geçinecek doğru düzgün bir iş bulamayınca, tekrar Almanya’ya döndü.

1991’de çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu ile Türk Ceza Kanunu’nda yer alan 163. Madde uyarınca Türkiye’ye geri döndü.

Türkiye’deki yaşamı

Şimdi yeniden Türkiye’de yaşamaya başlamıştı. 1994’te, Osmanlılar İlim ve İrfan Vakfı’nı kurdu ve vakfın başkanlık görevini üstlendi. Vakıfta, cumartesi günleri “Cumartesi Sohbetleri” adını verdiği sohbetler yapıyordu. Burada gelen tarih, din, edebiyat, siyaset, gündem sorularını cevaplıyordu. 2016 yılı Ramazan ayı boyunca da Beyaz TV’de yayınlanan Ramazan Sohbetleri programına katılmıştı. Özellikle programlara katılırken başına taktığı fes ile ikonikleşti.

Bunların yanında bir de attığı tweetler ya da konuk olduğu programlarda gündeme getirdiği konularla tartışmalar yaratmasıyla da bilindi. Çocukluğundan beri içinde taşıdığı duygular hiç değişmedi. Örneğin, 2016’da bir televizyon röportajında Shakespeare’in aslında bir İngiliz değil, “Şeyh Pir” adında bir gizli Müslüman olduğunu söylemişti…

Kadir Mısıroğlu öldü

Mısıroğlu, bir süredir şeker hastalığı sebebiyle tedavi görüyordu. 16 Nisan’da yoğun bakıma alınmıştı. İki gün önce de ölüm haberi geldi. Mısıroğlu, 6 Mayıs 2019’da, 86 yaşında hayata veda etti. Osmanlılar İlim ve İrfan Vakfı Genel Sekreteri Ali İhsan Bahadır, Mısıroğlu’nun ölümü hakkında şu açıklamayı yaptı:

“Üstadımız bir saat önce çoklu organ yetmezliğinden Hakk'ın rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi ikindi namazına müteakip Çamlıca Camisi'nde kılınacaktır. Sevenlerine ve dostlarımıza duyurulur. İkindi namazına sevenlerini bekliyoruz. Vakfımızın Üsküdar'daki Nasuh Mehmet Efendi Camisi'nin haziresine defnedilecek.

Cenaze törenine üst düzey bir katılım oldu. Ancak bir yandan da ülkeyi sevenler ve sevmeyenler olarak ikiye böldü bu durum. Velhasıl Mısıroğlu’nun cenazesi, Üsküdar'daki Nasuh Mehmet Efendi Camisi'nin haziresine defnedildi…

 

Diğer Haberler

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Diğer Haberler