Oruç Tutmak Her Müslümana Farzdır
RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 2 Hazırlayan: Mustafa KÜÇÜKTEPE
Bir Ayet:
“Fecrin beyaz ipi siyah ipinden sizin için ayırt edilir hale gelinceye kadar yiyin, için, sonra orucu geceye kadar tamamlayın.” (Bakara 187)
Bir Hadis:
"Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anından birisi iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır." (Müslim, Sıyam 163)
Bir Konu:
Oruç tutmak her Müslümana farzdır.İslam’a göre, bireyin sorumlu olmasının temel şartları müslüman, akıllı ve ergenlik çağına ulaşmış olmaktır. Dolayısıyla bu şartlar, oruç ibadeti ile sorumlu olmanın da şartlarıdır. Buna göre, bir kimsenin Ramazan ayında oruç tutmasının farz olması için öncelikle müslüman ve âkil-bâliğ olması gerekir.
İbadetlerle yükümlü olma şartlarını taşıdığı hâlde bazı özel durumlardaki kimselere oruç tutmama ruhsatı verilmiştir.
İbadetlerle yükümlü olmamakla birlikte ergenlik yaşına gelmeyen çocukların alıştırılmak ve ısındırılmak maksadıyla namaz kılmaları ve oruç tutmaları teşvik edilir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.), yedi yaşından on yaşına kadarki sürede çocuğun namaza alıştırılmasını önermiştir.
Bir Peygamber:
Hz. Şit, İslâmî kaynaklarda Şît’in peygamber olduğu, babası Âdem’e indirilen suhufu topladığı, Allah’ın ona da sayfalar indirdiği rivayet edilir (İbn Kuteybe, s. 22). Taberî, Âdem öldükten sonra Allah’ın Şît’e elli yaprak inzâl ettiğini yazar (Târîḫ, I, 153). Kendisine indirilen suhufta hikmet, kimya, simya, riyâzî ilimler ve bazı sanatlardan bahsedildiği nakledilir. Âdem’in çocukları arasında en güzeli, en faziletlisi, en sevileni ve kendisine en çok benzeyenidir (İbn Kuteybe, s. 20). Babası Âdem ona birçok şeyi öğretmiş, gelecekteki tûfan hakkında bilgi vermiş ve onu kendisine vâris kılmıştır. Şît döneminde insanlığın yeryüzüne dağıldığı ve Şît’in 1000 şehir kurduğu rivayet edilir. Şît, Mekke ve Kâbe ile de ilişkilendirilir. Onun Mekke’de yaşadığı, Kâbe’yi çamur ve taş kullanarak inşa ettiği, 912 yaşında vefat ettiğinde Kâbe yakınındaki Ebûkubeys’te defnedildiği anlatılır (Taberî, I, 162). Hz. Âdem’in çocukları arasında Hâbil’in zürriyeti olmadığı, Kābil’in zürriyeti de Nûh tûfanında ortadan kalktığı için insanlığın Âdem’den sonraki ikinci atasının Şît kabul edildiği bildirilir. Müslüman âlimler Hz. Peygamber’in soy kütüğü içerisinde Şît’e de yer verirler (İbn İshak, s. 2). ( https://islamansiklopedisi.org.tr/sit)
Esma-i Hüsna:
El-Melik: Kuran'ı Kerim'de geçen Allah'ın 99 esmasından biridir. Maddi ve manevi açıdan güçlü olmak, emir sahibi olmak, insanlara söz dinletebilmek için okunur. Bu isim Allah'tan her şeyi istemek için bir fırsattır. Allah'a yapılacak dualar ve niyazlar, ondan istenecek her şey insanlara izzet ve şeref kazandırır. İnsana verilecek olan bir şey insan eliyle de gerçekleşse, bunu yapan yine Allah'tır. Onların kalplerini yumuşatan Yüce Rabbimizdir.
El-Melik esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 90’dır
El-Kuddüs: Sözlükte “temiz olmak” mânasındaki kuds kökünden türemiş mübalağa bildiren bir sıfat olan kuddûs “tertemiz, pak, kusurdan arınmış” demektir. Râgıb el-İsfahânî, buradaki temizliğin maddî kirlilik ve pisliğin ortadan kaldırılması anlamına gelmediğine dikkat çeker (el-Müfredât, “ḳds” md.). Gerek dilciler gerek esmâ-i hüsnâ ile ilgilenen âlimler, kuddûsün sadece zât-ı ilâhiyye için kullanıldığı ve “her türlü eksiklik ve kusurdan münezzeh olma” mânasına geldiği hususunda görüş birliği içindedir.
Kuddûs iki âyette Allah’a izâfe edilmiş (el-Haşr 59/23; el-Cum‘a 62/1), bir âyette de meleklerin Cenâb-ı Hakk’ı takdis ediş ifadesi yer almıştır (el-Bakara 2/30). Müfessirler, kuddûs ismine “güzel ve yetkin görülmeyen her türlü nitelikten münezzeh ve mübarek” anlamı vermişlerdir (Taberî, XXVIII, 69; Zemahşerî, IV, 509). Ancak buradaki mübarek mutlak mânada münezzeh demektir. Allah’ın Âdem’i yaratıp yeryüzüne göndereceğini beyan etmesi üzerine meleklerin söylediği, “Biz seni yeterince tesbih ve takdis ederiz” (el-Bakara 2/30) cümlesinde yer alan takdis de, “Seni mânevî kirlerden arınmışlığa nisbet eder, yücelikle niteleriz” veya, “Sana lâyık olmak için kendimizi mânevî kirlerden uzak tutarız” mânasında kabul edilmiştir (Taberî, I, 304; Ebü’l-Kāsım ez-Zeccâcî, s. 214; Fahreddin er-Râzî, II, 189).
El-Kuddüs esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 170’dir
Es-Selam: Allah'ın Kuran'ı Kerim'de geçen 99 esmasından biridir. Emniyet, selam, güven ve esenlik sahibi, her türlü ayıptan selamette, her çeşit afetten korunan, emniyet içerisinde anlamındadır. Bu isim selamete çıkaran, selamette olanların hatalarından ve kusurlarından münezzeh olması, kullarına cennette selam veren anlamlarını taşımaktadır.
Es-Selam esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 131’dir
El-Mümin: Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri. Sözlükte “güven içinde bulunmak, korkusuz olmak” anlamındaki emn (emân, emânet) kökünün “if‘âl” kalıbından türeyen mü’min kelimesi “inanıp tasdik eden; başkalarının güvenli olmasını sağlayan, vaadine güvenilen” mânalarına gelir. Kelimenin esmâ-i hüsnâdan biri olarak içerdiği mâna da bu çerçevededir.
Mü’min on beşten fazla ilâhî ismin geçtiği Haşr sûresinin son âyetlerinde yer alır (59/23). Ayrıca “emn” kökü üç âyette “korku ve endişeden emin kılmak” anlamında ilâhî fiil olarak zikredilmiştir (el-Bakara 2/125; el-En‘âm 6/82; en-Nûr 24/55). Mü’min ismi İbn Mâce ve Tirmizî tarafından rivayet edilmiş (“Duʿâʾ”, 10; “Daʿavât”, 82), ayrıca Hz. Peygamber, Allah’ın kendisini yeryüzünde güvenilen bir kişi kıldığı yolundaki ifadesi sırasında “emîn” kavramını zât-ı ilâhiyyeye nisbet etmiştir (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 6; Müslim, “Zekât”, 143-144).
Âlimler mü’min isminin mânasını “emân” köküne veya “îmân” masdarına dayandırmaktadır. Mü’min, birinci anlayışa göre “başkalarını korku ve endişeden emin kılan, onların güvenli olmalarını sağlayan” demektir ve bu, dünya hayatında olduğu gibi âhiret hayatı için de söz konusudur. Bir âyette ifade edildiği üzere insanın sahip olduğu nimetler sayılamayacak kadar çoktur (İbrâhîm 14/34). Nimetlerin kıymeti genellikle elden çıktıktan sonra anlaşılır. Bunların başında yaşama sevincinin geldiğini söylemek mümkündür. Allah, hâliḳ isminin tecellisi olarak hayatı yarattığı gibi mü’min isminin tecellisiyle hayatın idamesini de sağlar. Gazzâlî insan hayatından örnekler vermek suretiyle bu hususu açıklığa kavuşturmaya çalışır (el-Maḳṣadü’l-esnâ, s. 74-75). Mü’min ismi, “Allah dostları” demek olan müminlerin (Âl-i İmrân 3/68) âhiret hayatındaki güvencesinin sağlanması anlamını da içermektedir.
Mü’min, iman kavramına dayandırıldığı takdirde onaylayan konumunu alır. Buna göre kelime “kullarının imanını ve samimiyetini tasdik eden, onların sıdkını onaylayan, ayrıca mûcize vermek suretiyle peygamberlerin doğruluğunu ispat eden” mânalarına gelir. Âlimlerin çoğu onaylayıcı muhteva taşıyan mü’minin şu anlamına da dikkat çeker: Âl-i İmrân sûresinde (3/18) bizzat Allah’ın kendisinden başka tanrının bulunmadığına şehâdet etmesi şeklindeki beyanından hareketle O’nun da bir mü’min ve muvahhid olduğunu söylemek mümkündür. Bu da ilm-i ilâhînin tevhid ilkesine taalluk etmesi şeklinde yorumlanabilir; bu açıdan Allah kendisini tasdik etmektedir.
Gazzâlî, kulun mü’min isminden alabileceği nasibin herkesin kendinden emin olması konumunda bulunmaya çalışması olduğunu söyler. Allah’ın kulları içinde mü’min ismine en çok lâyık olan kişi insanların ebedî azaptan kurtulmasına vesile olan kimsedir, bu ise peygamberlerin ve âlimlerin yaptığı iştir (a.g.e., s. 75-76). ( https://islamansiklopedisi.org.tr/mumin--esma-i-husna)
El-Mü’min esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 137’dir
Bir Dua:
Rabbenâ âtina fid'dünyâ haseneten ve fil'âhireti haseneten ve kınâ azâbennâr. Birahmetike yâ Erhamerrahimîn. "Allah'ım! Bize dünyada iyilik ve güzellik, ahirette de iyilik ve güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru, Ey merhametlilerin en merhametlisi."
Henüz Yorum yok