Oruç İslam'ın Beş Temel Esaslarından Biridir

RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 1

                                                                                                    Hazırlayan: Mustafa KÜÇÜKTEPE

Bir Ayet: Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine oruç farz kılındığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç farz kılındı.”  (Bakara 183)

Bir Hadis: "Her kim inanarak ve karşılığını sırf Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, onun geçmiş günahları bağışlanır."  (Buhârî, Îmân 28, Savm 6; Müslim, Sıyâm 203, Müsâfirîn 175. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Ramazan 1, Savm 57; Tirmizî, Savm 1, Cennet 4; Nesâî, Sıyâm 39; İbni Mâce, İkâmet 173, Sıyâm 2, 33)

Bir Konu:  Oruç kelimesi, sözlükte “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak” anlamına gelen Arapça savmın (sıyâm) Farsça karşılığı olan rûze kelimesinin Türkçeleşmiş şeklidir. Savm ve sıyâm ile türevleri Kur’ân-ı Kerîm’de on üç yerde, hadislerde ise çok sayıda geçmektedir. Terim olarak oruç, tan yerinin ağarmasından güneşin batmasına kadar şer‘an belirlenmiş ibadeti yerine getirmek niyetiyle yeme, içme ve cinsel ilişkiden uzak durmayı ifade eder. Serahsî’nin “belirli kimselerin belirli zamanda belirli fiillerden belirli bir amaçla uzak durması” şeklindeki tanımı bu ibadetin kimler açısından sahih sayıldığını belirtmeyi hedeflemektedir (el-Mebsûṭ, III, 54). Süresi içinde kişinin kendini oruç yasaklarına karşı tutmasına imsâk denir, bu kelime “oruca başlama, orucun başlangıç anı” mânasında da kullanılır. Vakti gelince orucu usulüne göre açmaya, yani orucu sonlandırmaya iftâr adı verilir.  https://islamansiklopedisi.org.tr/oruc

Bir Peygamber: Hz. Adem, ilk insan ve ilk peygamberdir. “Kur’ân-ı Kerîm’e göre Âdem’in yaratılışının diğer insanların ki gibi olmadığı kesindir. Özellikle Âl-i İmrân sûresinin elli dokuzuncu âyetinde, “Allah nezdinde -yaratılış bakımından- Îsâ’nın durumu Âdem’e benzer; Allah onu topraktan yarattı; sonra ona ‘ol!’ dedi ve oluverdi” denilerek bu iki peygamberin yaratılışlarındaki olağanüstü duruma işaret edilmiştir.

Hz. Âdem’in yaratıldığı madde, çeşitli âyetlerde değişik terimlerle ifade edilmektedir. Fahreddin er-Râzî bu âyetlerde onun yaratılış keyfiyetinin muhtelif şekillerde tasvir edildiğini belirterek bunları şöyle sıralamaktadır: Toprak (türâb), su (mâ’), çamur (tîn), akışkan veya süzme çamur (sülâle min tîn), yapışkan çamur (tîn lâzib), kurumuş çamur (salsâl). Salsâl Kur’an’da farklı ifadelerle tekrarlanmıştır (bk. el-Hicr 15/26, 28, 33; er-Rahmân 55/14). Râzî’ye göre bunların ilkinde “porselen (hazef) gibi ses çıkaran (fehhâr) kurumuş çamur”, ikincisinde “bir müddet suda kaldığından rengi siyahlaşmaya yüz tutmuş madde (hame’)”, üçüncüsünde de “kokusu değişmiş madde (mesnûn)” kastedilir (bk. Mefâtîḥu’l-ġayb, VIII, 74-75). Bu âyetleri ve burada belirtilen tâbirleri bir nevi tekâmül anlayışı içinde yorumlamak isteyen teşebbüsler görülmektedir. Özellikle, “İnsanın üzerinden öyle uzun bir zaman geçti ki -o vakit- o, anılmaya değer bir şey bile değildi” meâlindeki âyetten (el-İnsân 76/1), Hz. Âdem’in yaratılışından bedenî ve ruhî yönleriyle tam bir insan haline gelmesine kadar uzun bir zaman geçtiği mânası çıkarılabilir. Nitekim Abdullah b. Abbas’tan nakledilen bir rivayette, Âdem’in çamur halinden başlayarak her yaratılış safhasında kırk yıl kaldığı belirtilmektedir. Fakat bu rakamı kesin kabul etmeyip çokluktan kinaye saymak gerekir. Ayrıca göklerin, yerin ve bunlardaki şeylerin altı günde yaratıldığını bildiren âyetlerdeki “gün” tâbirini “devir” şeklinde yorumlayan görüşün tercih edilmesi ve Râzî’nin de işaret ettiği gibi (bk. a.g.e., XXX, 235-236), gerçek insanın “düşünen nefs” olduğunun kabul edilmesi halinde, bedenin bu nefsi yahut ruhu kabullenecek duruma gelinceye kadar uzun bir gelişme devresi geçirdiğini düşünmek mümkündür.

Kur’ân-ı Kerîm’de Hz. Âdem’le ilgili âyetlerde bu konu genellikle üç ayrı noktadan ele alınmıştır. Öncelikle Âdem’in son derece önemsiz bir madde olan topraktan başlamak üzere bedenî ve ruhî yönleriyle tam ve kâmil bir insan haline gelinceye kadar geçirdiği safhalardan söz edilir ve bu suretle Allah’ın kudretinin üstünlüğü vurgulanmış olur.

İkinci olarak Âdem’in varlık türleri arasındaki mevkiinin yüksekliğine işaret edilir. Bu âyetlerde hem Âdem’in hem de onun soyunun yeryüzünün halifeleri olduğu, Allah’ın kendilerine verdiği aklî, zihnî, ahlâkî vb. meziyetlerden, dolayısıyla hem Allah’a ibadet eden hem de yeryüzünde Allah’ın hükümlerinin yerine getirilmesini sağlayan, ayrıca diğer birçok varlık türlerini kendi hizmetinde kullanabilen varlık olduğuna dikkat çekilir. Çeşitli âyetlerde Allah’ın emri uyarınca meleklerin Âdem’e secde ettikleri bildirilmektedir. Buna göre Allah Âdem’i meleklerden daha üstün ve onların saygısına lâyık bir mertebede yaratmıştır. Bu meziyet yalnız Âdem’e münhasır olmayıp aynı zamanda bütün insanlığa şâmil bir şereftir. Kur’an’da başka vesilelerle de insanoğlunun bu meziyetine işaret edilmiştir (bk. el-İsrâ 17/70; et-Tîn 95/4).

Kur’ân-ı Kerîm’in Âdem’le ilgili olarak ele aldığı üçüncü konu onun peygamberliğidir. Hz. Âdem’in nebî veya resul olduğunu açık ve kesin olarak ifade eden âyet yoksa da yine Kur’an’ın açıkladığına göre, “Âdem Rabbinden vahiy (kelimât) almıştır” (el-Bakara 2/37). Allah ona hitap etmiş, yükümlülük ve sorumluluğunu bildirmiştir (bk. el-Bakara 2/33, 35; el-A‘râf 7/19; Tâhâ 20/117). Başka bir âyette de Allah’ın Nûh, İbrâhim hânedanı ve İmrân hânedanı ile birlikte Âdem’i de âlemlere üstün kıldığı belirtilmekte (bk. Âl-i İmrân 3/33), böylece dolaylı olarak onun peygamber olduğuna işaret edilmektedir. Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde yer alan bir hadiste (bk. V, 178, 179, 265), ilk peygamberin kim olduğu yolundaki bir soruya Hz. Peygamber’in “Âdem’dir” karşılığını verdiği belirtilmektedir.” https://islamansiklopedisi.org.tr/adem--peygamber

Esma-i Hüsna:En güzel isimler” anlamındaki esmâyi hüsnâ, Kur’ân-ı Kerim ve hadislerde Allah hakkında kullanılan bütün isimleri ifade etmektedir. Her türlü yetkinliğe sahip en yüce varlık olan Allah Teâlâ’nın isimlerinin de en güzel isimler olduğu âyetlerde dile getirilmiştir: “Allah, kendisinden başka ilah olmayandır. En güzel isimler O’nundur” (Tâhâ 20/8); “O, yaratan (hâlik), yoktan var eden (bâri’), şekil veren (musavvir) Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde ne varsa O’nu tesbih eder. O, karşı konulmaz güç sahibidir (azîz), her şeyi yerli yerince yapar (hakîm)” (el-Haşr 59/24).

Esmâyi hüsnânın sayısı konusunda akla ilk olarak, “esmâ hadisi” diye bilinen ve güvenilir pek çok hadis kaynağında yer alan hadis gelir: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır. Kim bu isimleri (öğrenip gereğiyle amel ederek) sayarsa/ezberlerse cennete girer” (bk. Buhârî, “Tevhîd”, 12; Müslim, “Zikir”, 5-6; Tirmizî, “Daavât”, 82).

Bu hadis, Allah’ın doksan dokuz ismi olduğuna işaret etmektedir. Ancak İslam âlimleri, bu hadiste geçen “doksan dokuz” ifadesinin Allah’ın isimlerini bu sayıyla sınırlandırmak için değil, çok fazla olduğunu ifade etmek için kullanıldığını belirtmişlerdir.                                                          https://temelislamansiklopedisi.info.tr/maddeler/Esma-yi_Husna.pdf

Allah, Kâinatı yaratan ve idare eden en yüce varlık.İslâm bilginleri bu kelimenin tarifini, aynı anlama gelen bazı kelime farklılıklarıyla şu şekilde yapmışlardır: “Allah, varlığı zorunlu olan ve bütün övgülere lâyık bulunan zâtın adıdır.” Tarifteki “varlığı zorunlu olan” kaydı, Allah’ın yokluğunun düşünülemeyeceğini, var olmak için başka bir varlığın desteğine muhtaç olmadığını ve dolaylı olarak O’nun kâinatın yaratıcısı ve yöneticisi olduğunu; “bütün övgülere lâyık bulunan” kaydı ise yetkinlik ve aşkınlık ifade eden isim ve sıfatlarla nitelendiğini anlatmaktadır. Allah kelimesi İslâmî naslarda bu tarifin özetlediği bir kavram haline gelmiş, gerçek mâbudun ve tek yaratıcının özel ismi olmuştur. Bu sebeple O’ndan başka herhangi bir varlığa ad olarak verilmemiş (bk. Meryem 19/65), gerek Arap dilinde gerekse bu lafzı kullanan diğer Müslüman milletlerin dillerinde herhangi bir çoğul şekli de oluşmamıştır.  https://islamansiklopedisi.org.tr/allah

 Allah lafzının ebced ( https://islamansiklopedisi.org.tr/ebced) hesabındaki karşılığı 66 sayısıdır.

“Allah” demek, zikrin nezaketine uymadığı için ona çağırma, seslenme, yardım isteme eki olarak nida harfi olan "ya" eklenerek "Ya Allah" şeklinde zikredilmelidir.

“Ya Allah” ism-i şerifini her gün zikreden kimse Allah’u Teala’nın sevgisini kazandırır. İslam’ın ruhu, dinin kaynağı, saadet ve kurtuluşun sebebi ancak sevgidir. Kim Allah’ın sevgisine erişmek isterse Allah’ı bol bol zikretmelidir.

 “Ya Allah” ism-i şerifini her gün en az 66 kere zikr eden kimse için şeytan ondan uzaklaştırır ve şeytanın o kişi üzerindeki gücünü kırar.

“Ya Allah” ism-i şerifini zikretmek Allah’ın rıza ve hoşnutluğuna sebep olur. Kalpten düşünce ve üzüntüyü giderir. Yüzü ve kalbi nurlandırır.

“Ya Allah” ism-i şerifi kişiye gelecek rızkı çoğaltır.

 “Ya Allah” ism-i şerifini zikreden Allah’a yakınlık meydana getirir. Zikir ne kadar fazla yapılırsa, yakınlık o kadar artar. Zikirden ne kadar gafil olunursa o kadar Allah’tan uzaklaşılmış olur.

“Ya Allah” ism-i şerifini zikreden kimsenin kalbine Allah’u Teala’nın heybet ve büyüklüğünü yerleştirir. Ayrıca kişi Allah’ın huzurundaymış gibi olur. https://www.nukteler.com/allah-zikrinin-faziletleri-ve-faydalari/

Rab, Sözlükte “bir şeyi yetkinlik noktasına varıncaya kadar kademe kademe inşa edip geliştirmek” mânasındaki rab (rabb) kelimesi mübalağa ifade etmek üzere daha çok sıfat gibi kullanılır ve kelimeye hepsi de Allah Teâlâ hakkında olmak üzere “mâlik, seyyid, idare eden, terbiye eden, gözetip koruyan, nimet veren, ıslah edip geliştiren, mâbud” gibi anlamlar verilir.

Kur’ân-ı Kerîm’de rab kelimesi 962 yerde Allah’a doğrudan nisbet edilmektedir. Bunun dışında dört âyette beş defa “hükümdar” mânasında Hz. Yûsuf dönemindeki Mısır meliki için kullanılmış (Yûsuf 12/23, 41, 42, 50), bir âyette Hz. Mûsâ devrindeki Firavun’un tanrılık iddiasıyla kendisi hakkında kullanımı şeklinde (en-Nâziât 79/24), bir âyette de Allah’tan başka rab aranmamasının gerektiği vurgulanırken (el-En‘âm 6/164) zikredilmiştir. Rabbin çoğulu olan erbâb da birden fazla rab edinmenin eleştirisi çerçevesinde dört âyette yer almıştır (Âl-i İmrân 3/64, 80; et-Tevbe 9/31; Yûsuf 12/39). Başta Hz. Mûsâ olmak üzere geçmiş peygamberlerin bağlıları için kullanılan ribbiyyûn, rabbâniyyûn (Rabbe bağlı olup ilmi ve ameli yetkin derecede bulunanlar) dört âyette geçmektedir (Âl-i İmrân 3/79, 146; el-Mâide 5/44, 63). Kur’an’da rab çeşitli isimlere ve zamirlere, en çok da tekil ikinci şahıs zamirine muzaf olarak kullanılmıştır. 242 yerde tekrarlanan bu hitabın 200’den fazlası Hz. Peygamber’e yöneliktir. “Sizin rabbiniz, onların rabbi” biçimindeki çoğul zamiriyle 243, “ey rabbim, ey rabbimiz” şeklindeki niyaz ifadesiyle 178 defa geçmektedir. Rabbin sıfat tamlaması ve mübtedâ-haber konumundaki cümle içi bağlantılarının tamamına yakın kısmında Allah’ın azameti, aşkınlığı, lutufkârlığı, bağışlayıcılığı, şefkat ve merhameti, rızık verici, yol gösterici, yardım edici ve koruyucu oluşu ifade edilmektedir.

Kur’ân-ı Kerîm’de ilâhî isim olarak Allah lafzından sonra en çok kullanılan kelime Rab’dir. Âyetlerdeki konumundan anlaşılacağı üzere bu ismin içerdiği şefkat, merhamet ve geliştirerek yaşatma fonksiyonları (rubûbiyyet), peygamberlerden münkirlere kadar bütün şuurlu canlıları ve evrendeki diğer varlıkları kuşatmaktadır. Bütün ilâhî sıfatları kapsadığı kabul edilen Allah lafzı bir bakıma ulûhiyyetin zâtî-aşkın yönünü temsil ederken Rab ismi O’nun yaratılmış âleme yönelik fiilî tecellilerine işaret eder. Bu ismin yer aldığı doksan dört sûrenin muhtevasına bakıldığında bunlarda ilâhî inâyetin tekrar edildiği ve bu inâyet iklimine çağrı yapıldığı görülür. Bu çerçevede kulların “rabbi, rabbenâ” ile başlayan niyazlarında Allah’a yönelen talepleri anne şefkatini andıran ilâhî inâyet tecellileriyle karşılanır. https://islamansiklopedisi.org.tr/rab

Rab esmasının ebced değeri ve zikir sayısı: 202’ dir.

Rahman, Allah’ın isimlerinden biri.Sözlükte “merhamet etmek, severek ve acıyarak korumak” anlamındaki rahmet (ruhm, merhamet) kökünden türeyen rahmân kelimesi “şefkat ve merhamet eden, acıyan” demektir. Gazali’ye göre rahmân isminden elde edilecek feyiz kalp gözü perdeli olan kulları şefkat ve nezaketle uyarmak, günahkârlara hakaret nazarıyla değil merhamet nazarıyla bakmak, dünyada işlenen her günahı bir musibet kabul edip onu ortadan kaldırmaya çalışmaktır. Çünkü her mâsiyet onu işleyeni Allah’tan uzaklaştırır, böylesi en çok acınmaya lâyık olan kimsedir. Rahîm isminden alınabilecek nasip ise fakirlerin ihtiyacını gidermeye gayret etmektir. Serveti ve nüfuzuyla bunu gerçekleştiremeyen kimse sıkıntıya düşenlere dua etmeli ve üzüntülerine ortak olmalıdır. (https://islamansiklopedisi.org.tr/rahman)

Rahman esmasının ebced değeri ve zikir sayısı: 298’dir.

Rahim, Sözlükte acımak, esirgemek, korumak, affetmek, bağışlamak, merhamet etmek gibi manaları barındıran ve rahmân gibi r-h-m- (.م.ح.ر (kökünden türeyen rahîm kelimesi, çok merhamet edici anlamında sıfat-ı müşebbehe veya mübalağalı ism-i fâildir. Aynı kökten türeyerek cenini muhafaza ederek koruyan annenin rahminin de rahm adını almış olması bir tesadüf değil, hadislerde işaret edildiği gibi, annenin yavrusuna merhameti kaynaklıdır. Dilsel açıdan rahmân ile karşılaştırmak gerekirse rahmân, rahîm’den daha beliğ bir isim-sıfattır.

Rahîm ismi, diğer varlıklardan ayırım noktasında, akıl sahibi ve iradesini kullanabilmesi hasebiyle, öteki canlılar gibi olmadığını insana hatırlatmaktadır. Onlar sadece rahmânî iradenin büyüklüğüne mahkûmken insan, Allah’ın rahmetinin mükemmelliğini tecellî ettirebilen irade ve ihtiyarı temsil makamındadır. Söz konusu temsil nispetinde insan, Allah’a yaklaşma ve en büyük ihsan olarak kendisinin hoşnutluğu kazanma şansına sahiptir. Tersi düşünülecek olursa, şirk ve inkâr bağlamındaki sorumsuzluklar, edebî mükâfata ve en büyük hoşnutsuzluğa neden olmaktadır. Yani burada rahîm sıfatında, kâmil bir müjdenin yanında gizli bir tehdit de yatmaktadır. İnsan, uyarıları dikkate alarak bu varlıkta, bu gün ve şu an, Allah tarafından göreceli ve ödünç alınmış, geçici ve sınırlı bir mülkü, Allah’ın rızasına uygun bir vekillikle kullanmama hakkını kendisinde görmemelidir.  https://dergipark.org.tr/

Yüce Allah’ın “Rahim” isminin ebced değeri ve zikir sayısı:258’dir.

Bir Dua: Allahümme leke sumtu ve bike âmentü ve aleyke tevekkeltü ve alâ rızgıke eftartü, feğfirlî mâ kaddemtü ve mâ ahhartü. "Allah'ım! Senin rızan için oruç tuttum, sana inandım ve sana güvendim. Senin rızkınla orucumu açtım, benim geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla!"

Diğer Haberler

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Diğer Haberler