Ne zulümler, ne eziyetler, ne işkenceler, ne hakaretler gördü
Cihannüma Derneği Kayseri İl Temsilcisi Avukat Fevzi Konaç, beraber yol yürüdüğü eski Başbakanlardan Necmettin Erbakan’ın vefatının yıl dönümünde, Erbakan’ı ve davasını anlatan bir yazı kaleme aldı.
“Her vefat yıldönümünde tekrar tekrar hatırlarım... Yıl 1987... Üniversite yılları ve Milli Gençlik Vakfı tedrisatından geçmiş onlarca okul arkadaşım vasıtasıyla tanımaya başlamıştım Hocam'ı. Sıkı Adalet Partili babamın "Başka partimi yok oğlum ilgilenecek, kala kala Erbakan'ın partisine mi kaldın? bırak hayalperestliği, illa siyasetle ilgileneceksen kocaman partiler var..." demiş, daha yolun başında babamın muhalefeti ile başlamıştı Erbakan maceram. Aileme göre Erbakan Hoca’nın yakınında olmak tehlikeli ve riskli idi. Devletin sahipleri (!) onu sevmiyordu. Başıma iş gelebilir ve sıkıntı yaşayabilirdim. Evet, gördüm ki 28 Şubat'ta yaşananlar, yakınlarımın benim için taşıdığı korkusunu haklı kılan zulüm ve haksızlıklarla doluydu. Babamın sözleri ne kadarda doğru çıkmıştı. Zordu Hocamızı sevmek ve yanında yürümek...!!” ifadeleriyle satırlarına başlayan Fevzi Konaç, Necmettin Erbakan ile yol yürümeyi, şu şekilde anlatmaya çalıştı:
“Oysa ne babam ne de babam gibi düşünen milyonlar O'nunla yol yürümenin, kara kışta güneşe doğru, umuda doğru, Rıza-i İlahi'ye doğru yürümekten farksız olduğunu bilmiyor, siyasetin sadece yeryüzü için yapılmayıp, ahirete azık taşımak gibi bir değer taşıyacağını düşünemiyorlardı. Anlamak zordu böyle bir mücadeleyi ve zaten anlaşılamadı da yaşarken...!!
Ne zulümler, ne eziyetler, ne işkenceler, ne hakaretler gördü. Kendi kendime çok sorguladım. Değer miydi bütün bunlara? Neden katlanılırdı bunca haksızlıklara? Onu bütün bunlara rağmen dimdik ayakta tutan şey ne idi? Zaman geçtikçe anlıyorum ki; onu istikametini bozmadan ayakta tutan şey güçlü inancı ve imanıydı.”
Necmettin Erbakan’a çok acılar yaşatıldığını ancak hiç yılmadan yoluna devam ettiğini satırlarında anlatmaya çalışan Fevzi Konaç’ın kaleme aldığı yazısı şu şekilde:
Çok acılar yaşattılar ama o hiç yılmadı. Çünkü kendisine eziyet eden insanlar, yapmak istediklerini görmüyor, dünyayı tanımıyor, bazı gerçekleri fark etmiyor ve bilmiyorlardı. O yüzden tıpkı merhamet dolu Efendimizin AS.’ın, Taif’teki ahlakı gibi, Hocamızda kendisine zulmedenlere hep af ve merhametle baktı. O, bizden farklı olarak, Peygamberi ahlakın kendisine en yakışan olduğunu biliyordu ve o yüzden herkese hakkını helal etmişti. Canı çok yandı ama kızmadı, öfkelenmedi, sitem ederek vazgeçmedi azimle anlatmaya devam etti. Hem de son nefesine kadar. Tekerlekli sandalye ile milletinin huzuruna çıkınca insanlar yine anlamadılar, ölümü beklemesi gereken insanın ne işi vardı meydanda, evet ne işi vardı? ülkesi için İHA-SİHA Fabrikasında.
Yaşadığı dönemde kendisini mütedeyyin insanların bile anlamakta geç kaldığı, yalan yanlış iftiralarla yaftalanan ve haksızlık edilen Abdülhamid Han’ın hayatını ne zaman okusam, ufkunu ve vizyonunun dehasını görsem ve yaşadığı imtihanlara şahitlik etsem, milletinin onu uzun yıllar sahiplenmemesine içerler ve üzülürüm. Bir başka üzüntüm ise; aslında zamanımızın Abdülhamid’i diyebileceğim Erbakan Hocamızı da, tıpkı Abdülhamid Han gibi anlayamamak ve sahip çıkamamaktır. Ne yazık ki Hocamızda, bu ülkenin en büyük kusurlarından biri olan yetiştirdiği nice değerlerin, yaşarken kıymetinin bilinmemesi ve anlaşılamaması hatasından nasibini alarak, fani alemden baki aleme irtihal etti.
Emaneti Rabb'ine teslim etmeden bizi şahit tutmuştu. Yine Efendimizin izine basarak. "Hakkı tebliğ edip, mücadele ettiğime şahit misiniz?" diye sormuştu. O gün, Şahidiz Hocam derken gözyaşlarımı tutamamıştım. Her 27 Şubat aynı duygu seli ile gözyaşlarımı tutamadan yad ederim. Cenaze namazı sırasında Diyanet İşleri Başkanımız tabutu başında konuşma yaparken "Yaşamı ile bize dersler veren Erbakan Hocamız, bugün ölümüyle de bize büyük dersler vererek dostuna gidiyor"demişti. Evet, Görmez Hocamız haklıydı ve milyonlarca insan kabri başında helalleşmek için hazırdı. Çok örselenmiş, itilmiş, zulmedilmişti belki ama O'nu Allah sevmiş ve Mü'min gönüllere sevdirmişti. Biliyorduk ki; o bir beşerdi ama meleklerin iman ve ihlasına şahid olduğu, can emanetini Mü'mince teslim etmiş güzel bir beşer. Açtığı hayırlı yollar takip edildiği müddetçe hesap defteri kapanmayacak güzel bir insan.
Faniyiz hepimiz bâki olan sadece Allah'tır. Buna sonsuz iman ederiz ama geçici dünyada kimileri gelir geçer, kimileri ise dünyaya kafa tutar, sisteme köle arayanlara ve ezenlere hakkı haykırır da uyuyan milyarlarca Müslümanı uyandırır da geçer. Her 27 Şubat’ta içimden şöyle düşünürüm. “Ey Hocam! Rabbim sana yeni bir 28 Şubat zulmü daha hatırlatmadan, bir gün önce emanetini aldı. 12 yıl oldu. Sen gün geçtikçe ufkunla, yaptıklarınla ve yetiştirdiğin güzel insanlarla büyüyorsun ama sana zulmedenler tarihin çöplüğüne düştü bile.”
Son günlerinde kendisine nasıl anılmak istersiniz? diye sormuşlardı, o, yine en güzel cevabı vermiş, "Canıyla, malıyla Allah rızası için Cihad eden bir Müslüman olarak anılmak isterim" demişti. Bizim şehadetimiz ne anlama gelir bilemem ama Şahidiz Hocam. Sen sadece gelip/geçmedin. Yüreğimize büyük bir sevgi, Allah aşkı ve omzumuza büyük bir dava mirası bıraktın da gittin. Ya Rabb’i... ben ve benim gibi tüm İslam alemindeki milyonların bu şehadeti hürmetine onun ahiret hesabını kolay kıl, Efendimiz AS komşu eyle. Bizi cennetinde buluştur.
Ve ben... Rabb’ine kavuşmasından sonra geçen 12 yılda, hala yüreğimde aynı dirilikte yaşattığım Hocamı yine gözyaşlarımla özlüyor, üzerimizde zerre kadar adamlık var ise Allah’ın lütfuyla Hocamızdan biliyorum..!!
Henüz Yorum yok