Münafıklar İnanmadıkları Halde "İman Ettik Derler"
RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 22
Hazırlayan: Mustafa KÜÇÜKTEPE
Bir Ayet: "(Ey Muhammed!) Münafıklar sana geldiklerinde, "Senin, elbette Allah'ın peygamberi olduğuna şahitlik ederiz" derler. Allah senin, elbette kendisinin peygamberi olduğunu biliyor. (Fakat) Allah o münafıkların hiç şüphesiz yalancılar olduklarına elbette şahitlik eder." (Münafikûn, 63/1)
Bir Hadis:Dört huy vardır ki bunlar kimde bulunursa o kişi tam münâfık olur. Kimde de bu huylardan biri bulunursa, onu terkedinceye kadar o kişide münâfıklıktan bir sıfat bulunmuş olur:
Kendisine bir şey emânet edildiği zaman ona ihanet eder.
Konuştuğunda yalan söyler.
Söz verince sözünden döner.
Düşmanlıkta haddi aşar, haksızlık yapar." (Buhârî, Îmân 24, Mezâlim 17, Cizye 17; Müslim, Îmân 106. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünnet 15; Tirmizî, Îmân 14; Nesâî, Îmân 20)
Bir Konu: Münafık, Sözlükte “(tarla faresi) yuvasına girmek; (bir kimse) olduğundan başka türlü görünmek” anlamındaki nifâk masdarından türemiş bir sıfat olan münâfık kelimesi “inanmadığı halde kendisini mümin gösteren” kimse demektir. Kur’an terminolojisinde münafık kelimesi iki farklı tipteki insan için kullanılır. İlki halis münafıklar olup bunlar, “Aslında inanmadıkları halde Allah’a ve âhiret gününe iman ettik” derler (el-Bakara 2/8). İkincisi zihin karışıklığı, ruh bozukluğu veya irade zayıflığı yüzünden imanla küfür arasında gidip gelen, şüphe içinde bocalayan (en-Nisâ 4/137, 143; krş. et-Tevbe 9/44-45), imandan çok küfre yakın olan (Âl-i İmrân 3/167) çifte şahsiyetli insanlardır. Bazı âyetlerde “münafıklar” ve “kalplerinde hastalık bulunanlar” diye ikili ifade tarzının yer alması da bu farklılığı göstermektedir (el-Enfâl 8/49; el-Ahzâb 33/12). Halis münafıklar müminlerle karşılaştıklarında inandıklarını belirtirler, ancak asıl taraftarlarıyla baş başa kaldıkları zaman müminlerle alay ettiklerini söylerler (el-Bakara 2/14). Diğerleri ise Resûl-i Ekrem’e inandıklarını sanmakla birlikte önemli işlerde din dışı otoritelere gitmeyi tercih etmekte, fakat başlarına bir felâket gelince Hz. Peygamber’e başvurmakta (en-Nisâ 4/60-62), böylece hak dine olan bağlılıkları dünyevî menfaatlerine göre değişmektedir (el-Hac 22/11).
Münafıklar hakkındaki bu ayırım göz önünde bulundurulduğu takdirde nifak hareketinin Medine’de başladığı yolundaki yaygın kanaatin halis münafık tipiyle sınırlandırılmasının gerektiği anlaşılır. Zira “şüphe içinde bocalama” mânasındaki nifakın Mekke döneminde de bulunduğu söylenebilir. Bu durumda Mekkî âyetlerde münafıklardan bahsedilmesinin sebebi açıklığa kavuşmuş olur (meselâ bk. el-Ankebût 29/10-11; el-Müddessir 74/31). Ancak sistemli bir hareket olarak nifak, güçlü ve hızlı kültür değişimlerinin gerçekleştiği toplumlarda görüldüğü gibi yeni bir yapılanmaya gidildiği Medine devrinde yeni oluşuma tam uyum sağlayamayan insanlar arasında ortaya çıkmıştır. Bazı âyetlerde belirtildiği üzere münafıklar başlangıçta İslâm’ı benimsemişlerse de sonradan tekrar küfre dönmüşlerdir (meselâ bk. et-Tevbe 9/66, 74); bu sebeple iradeleri doğrultusunda kalpleri mühürlenmiştir (et-Tevbe 9/87; el-Münâfikūn 63/3). Bunlara ayrı bir isim verilmesi sadece dünyadaki toplumsal statüleriyle ilgili bir niteleme olup âhirette kâfirlerle birlikte kötü bir âkıbete mâruz kalacaklardır (en-Nisâ 4/140; et-Tevbe 9/68).
Çeşitli âyetlerde münafıkların psikolojik durumunun toplumsal hayata yansıyan görünüm ve etkilerine temas edilmekte, meselâ dış görünüşlerinin aksine onların her şeyden korktukları, özellikle savaştan endişe duydukları belirtilmektedir (et-Tevbe 9/56-57; Muhammed 47/20-21; el-Haşr 59/11-13; el-Münâfikūn 63/4). Yine onların cimri, yalancı ve kibirli oldukları (et-Tevbe 9/67; el-Münâfikūn 63/1, 5), gösterişe önem verdikleri, maddî menfaat için namaz kıldıkları, gerçekte ise dua ve ibadet hayatında isteksiz davrandıkları (en-Nisâ 4/142), ekini ve nesli (ekonomiyi ve kültürel hayatını) bozmaya uğraştıkları (el-Bakara 2/205), kötülüğü yaygınlaştırıp iyiliğe engel olmaya çalıştıkları (et-Tevbe 9/67), Allah’ı ve müminleri alaya aldıkları (et-Tevbe 9/65, 79), müslümanlara yardım edilmesini engellemeye gayret ettikleri (el-Münâfikūn 63/7), müminlere karşı kin besledikleri (Âl-i İmrân 3/119), kötü haberler yaydıkları (el-Ahzâb 33/57-60), günah, düşmanlık ve Hz. Peygamber’e isyan konusunda gizli faaliyetler yürüttükleri (el-Mücâdile 58/8; krş. en-Nisâ 4/108) ifade edilmektedir.
Medine döneminde yapılan savaşlarda ve diğer bazı olaylarda ortaya koydukları olumsuz tutum sebebiyle bazı kişilerin münafık olduğuna hükmedilmişti. Ancak bunların bir kısmının yakınları Müslümanlığı benimsemişti. Hz. Peygamber, toplumsal birliği sağlamak ve İslâm’a sempati duyan gönülleri incitmemek düşüncesiyle münafıkların cenaze namazını kılmak, onlar için dua etmek istemişse de nâzil olan âyetlerle bundan menedilmiş ve onlar için birçok defa dilese bile asla bağışlanmayacakları bildirilmiştir (et-Tevbe 9/80, 84; krş. Taberî, VI, 434, 439-440).
Sahâbîlerin zaman zaman kendilerinde nifak olup olmadığı hususunda endişeye kapıldıkları (Buhârî, “Îmân”, 36), meselâ Hz. Peygamber’e kâtiplik yapan Hanzale b. Rebî‘in onun yanında iken hissettiği huzur ve mutluluğu sohbetinden ayrıldıktan sonra hissedemediği, bunun bir nifak işareti olmasından korktuğu ve durumu Resûl-i Ekrem’e sorduğu, onun da bu halin nifak alâmeti olmadığı cevabını verdiği nakledilmektedir (Müslim, “Tevbe”, 12; Tirmizî, “Ḳıyâmet”, 59). Bu tür rivayetlerde yer alan nifak kavramı genellikle itikadî bozukluğa değil amelî eksikliğe işaret etmektedir. Nitekim bazı İslâm âlimleri nifakı itikadî ve amelî olmak üzere ikiye ayırmış (İbn Hacer, I, 111; II, 47), bazıları da büyük ve küçük nifaktan söz etmiştir. İbn Hacer, bu konudaki farklı görüşleri belirttikten sonra hadiste geçen nifakın amelî nifak olduğu şeklinde yorum yapan Kurtubî’nin telakkisini benimsediğini söylemiştir (Fetḥu’l-bârî, I, 113). ( https://islamansiklopedisi.org.tr/munafik)
Bir Peygamber: Hz. Yunus, Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen bir peygamber. Yûnus hakkında Kur’an’da da bazı bilgiler verilir; ondan Yûnus (en-Nisâ 4/163; el-En‘âm 6/86; Yûnus 10/98; es-Sâffât 37/139), Zünnûn (el-Enbiyâ 21/87) ve “Sâhibü’l-hût” (el-Kalem 68/48) diye bahsedilir; kendisine vahiy indiği (en-Nisâ 4/163), doğru yola sevkedilenlerden, âlemlere üstün kılınanlardan (el-En‘âm 6/86), sâlihlerden (el-Kalem 68/50) ve peygamberlerden olduğu bildirilir. Kur’an’ın onuncu sûresi Yûnus adını taşımaktadır. Bu sûrede, kendilerine azap geleceği bildirilince iman etmeleri sayesinde azaptan kurtulan yegâne kavmin Yûnus kavmi olduğu beyan edilir (Yûnus 10/98). Kur’ân-ı Kerîm’e göre Allah’ın elçilerinden biri olan Yûnus (es-Sâffât 37/139) -kavmi kendisine inanmayınca- öfkeyle onlardan uzaklaşmış (el-Enbiyâ 21/87), yüklü bir gemiye binmiş (es-Sâffât 37/140), çekilen kura neticesinde kaybedenlerden olmuş ve kendisini bir balık yutmuştur (es-Sâffât 37/141-142). Eğer Yûnus, Allah’ı tesbih edenlerden olmasaydı insanların tekrar dirileceği güne kadar o balığın karnında kalabilirdi; fakat o, “Senden başka ilâh yoktur, şüphesiz ben zalimlerden oldum” demiş (el-Enbiyâ 21/87-88; es-Sâffât 37/143-144), ardından duası kabul edilerek, Allah’ın rahmetiyle (el-Kalem 68/49) güçsüz bir halde balığın karnından çıkarılmış, kendisine gölge yapması için yanında kabak cinsinden geniş yapraklı yaktîn bitkisi yaratılmış (es-Sâffât 37/145-146; el-Kalem 68/49-50), daha sonra 100.000 veya daha fazla insana peygamber olarak gönderilmiştir (es-Sâffât 37/147). Yûnus’un kavmi iman etmiş, başlarına geleceği bildirilen azaptan kurtulmuş, bir süre daha nimetlerden faydalanarak yaşatılmıştır (Yûnus 10/98; es-Sâffât 37/148). Hadislerde de Yûnus’tan söz edilir. “Hiçbir insanın, ‘Ben Yûnus b. Mettâ’dan daha hayırlıyım’ demesi uygun değildir” hadisinde Yûnus babası Mettâ’ya nisbet edilir. Diğer bir hadisin meâli de şöyledir: “Yûnus b. Mettâ’dan daha hayırlı olduğunu iddia eden kimse yalan söylemiştir” (Buhârî, “Enbiyâʾ”, 24, 35, “Tevḥîd”, 50, “Tefsîru sûreti’n-Nisâʾ”, 26, “Enʿâm”, 4, “Ṣâffât”, 1; Müsned, I, 242, 254, 292, 342, 348, 390, 440; II, 405, 451, 468, 539; İbn Mâce, “Zühd”, 33). Başka bir hadise göre Resûlullah, Mekke ile Medine arasındaki Herşâ tepesine geldiğinde, “Yuları hurma lifinden olan kızıl bir devenin üzerinde sırtında yünden bir aba ile Yûnus’un buradan telbiye ederek geçtiğini görür gibiyim” demiştir (Müsned, I, 216; Müslim, “Îmân”, 268, 269; İbn Mâce, “Menâsik”, 4).
İslâm kaynaklarında Yûnus’un peygamberliğinin balık tarafından yutulmadan önce mi sonra mı olduğu, öfkeyle çıkıp gittiğinde kime öfkelendiği hususunda çeşitli yorumlar vardır; “Ve o balık sahibini de an; hani o gücümüzün kendisine ulaşamayacağını sanarak öfkeyle çıkıp gitmişti” âyeti (el-Enbiyâ 21/87) müfessirlerce farklı şekillerde yorumlanmıştır. Bir izaha göre Yûnus, İsrâiloğulları’ndan dokuz buçuk kabileyi esir alıp götüren krala esirleri salıvermesi için elçi olarak gönderilmek istenir, fakat o bu görevi kabul etmez. Kavmi tarafından kınanan Yûnus hem kendisini görevlendiren krala hem de kavmine kızarak oradan uzaklaşır. Bir gemiye biner, fırtına çıkınca denize atılır, balık tarafından yutulur, daha sonra kıyıya çıkarılır, iyileşir ve tekrar gönderilir. “Biz onu halsiz bir durumda ıssız bir kıyıya çıkardık ve onun üzerinde bir bodur fidan yeşerttik, onu 100.000 veya daha fazla kişiye gönderdik” meâlindeki âyet (es-Sâffât 37/145-147) peygamberliğin kendisine balık tarafından yutulduktan sonra verildiğini gösterir (Fahreddin er-Râzî, XXII, 212-213). Başka bir rivayete göre Cebrâil, Yûnus’tan hemen Ninevâ’ya gidip halkı uyarmasını ve azabın çok yakın olduğunu bildirmesini ister, Yûnus ise yolculuk için binek aramaya koyulur. Cebrâil acele etmesini söyleyince de öfkelenerek oradan uzaklaşır ve bir gemiye biner (a.g.e., XXII, 213; Taberî, Târîḫ, I, 375). Diğer bir izaha göre ise balığın Yûnus’u yutması Ninevâ’daki tebliğ görevinden sonradır. Nitekim o halka, inanmadıkları takdirde hemen azabın geleceğini bildirmiş, fakat Allah tövbeleri sayesinde onları affedince Yûnus yalancı durumuna düşmüş ve bundan duyduğu öfkeyle oradan ayrılmıştır (Fahreddin er-Râzî, XXII, 213). Bazı müellifler de kendisini yalancı çıkardığından dolayı rabbine kırgın olduğunu, diğer bazıları ise kavmi imana gelmediği için kavmine öfkelendiğini kaydeder (a.g.e., XXII, 214-215; Taberî, Târîḫ, I, 376). Makdisî, Yûnus’un gelecek azap konusunda Ninevâlılar’ı uyarıp oradan ayrıldığını, bu arada Ninevâlılar’ın tövbe etmeleri üzerine Allah’ın onları affettiğini ve Yûnus’tan tekrar kavmine dönmesini istediğini, fakat kavminin tövbesinden habersiz olan Yûnus’un öldürülmekten korktuğu için kavmine öfkelenerek oradan ayrıldığını, bindiği gemiden denize atılıp onu yutan balığın karnında bir süre kalarak cezasını çektiğini söyler (el-Bedʾ ve’t-târîḫ, III, 110-113). Kur’an’da, “Öyle ise rabbinin hükmünü sabırla karşıla ve öfkeye kapıldıktan sonra ıstırap içinde haykıran balık sahibi gibi olma” âyetinde (el-Kalem 68/48) Yûnus’un davranışı kınanmakta ve Resûl-i Ekrem’e, müşriklerin iman etmemesi durumunda hemen öfkeye kapılmaması bildirilmektedir. https://islamansiklopedisi.org.tr/yunus)
Esma-i Hüsna:
El-Evvel: Varlığının öncesi olmayan, yaratılmamış, ezeli ve ebedi olan, kadîm ve tek olan. Allahu Teala’nın varlığı bütün mahlukatın varlığından öncedir. Her yaratılmış mahlukatın bir başlangıcı olmasına rağmen Allah Celle Celâlühü’nün varlığının bir başlangıcı ve evveli yoktur. Allahu Teala’nın varlığı ezelidir. Kendisinden evvel bir varlık yoktur. Mevcudatta var olan her şey O’nun yaratmasıdır. O’nun varlığı ise kendi zâtı iledir. Evvel olan Allah-u Teala’nın öncesinde hiçbir varlık yoktur. Zatından dolayı vücudu vacip yani varlığını kabullenmek zorunlu olan mutlak varlıktır. Hiçbir mekan O’nu kuşatamaz ve O’nun üzerine hiçbir zaman da geçmez. O, varlığının başlangıcı olmayıp ezeli olan yegane varlıktır.
“İlk yaratmada âcizlik mi gösterdik ki (yeniden yaratamayalım)? Doğrusu onlar, yeniden yaratılış konusunda şüphe içindedirler.”
“Fakat evvel de, ahir de Allah’ındır (dünya da, ahiret de Allah’ındır).”
“Ya Evvel” ism-i şerifini her gün veya her namazdan sonra 37 defa zikreden kimse Allahu Teala tarafından meşru ve makul tüm isteklerine, ihtiyaçlarına kavuşur. Duaları kabul olur.
“Ya Evvel” ism-i şerifini her gün sabah 43 defa zikretmeye itina ile devam eden kimseye Allahu Teala her dilediğini kolay kılar, ihsanda buyurur. Allah’ın izni ile tüm dua ve arzularına nâil olur.
“Ya Evvel” esmasının zikrine devam eden kimse teşebbüs ettiği işte muvaffak olur, başarıya ulaşır. Teşebbüs ettiği işlerde zarara uğramaz, maddi ve manevi fayda görür.
Her gün 5 vakit namazdan sonra 37 defa “Ya Evvel” ism-i şerifinin zikrine devam eden kimse, fende ve ilimde, sanatta başarılı olur.
Yolculuğa çıkarken El Evvel esması okunur ve dua edilirse yolculuk sırasında tüm tehlikelerden, sıkıntılardan korunur. Kaza ve belalardan esirger.
Çocuğu olmayan kimse her gün 1000 defa özellikle 4 Cuma günü üst üste “Ya Evvel celle calâlühû” ism-i şerifini okumaya devam ederse Allah’ın izniyle muradına kavuşur, hayırlı bir evlat sahibi olur.
“Ya Evvel” ism-i şerifini okuyan öğrenci, devamlı derslerinde başarılı olur. Memur veya çalışan kimse okursa mesleğinde ilerler, mertebesi artar.
Her gün 37 defa “Ya Evvel, Ya Âhir, Ya Zâhir, Ya Bâtın” ism-i şeriflerini okuyan ve okumaya devam eden kimse sağlık ve sıhhati devamlı olur. İdrak ve anlayışı artar, ilmi yönden güçlenir. https://www.nukteler.com/el-evvel-esmasinin-anlami-ve-zikri-faziletleri-faydalari/
El-Evvel, esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 37’dir.
El-Ahir:"O Evvel'dir, Ahir'dir, Zâhir'dir, Bâtın'dır. O, her şeyi bilendir." (Hadid, 3)
Hiç bir şey yok iken Allah vardı ve her şey yok olduktan sonra Allah yine var olacaktır.
"O'nun zâtından başka her şey helak olacaktır..." (Kasas,88)
"Yer yüzünde bulunan her canlı yok olacak, ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacak." (Rahmân, 26,27)
âyetlerinin ifade ettikleri mânâya göre varlıkların hepsi helak ve fenâya gider ve gidebilir, ancak O, kalır. Bütün yaratıkların, varlık sebepleri ortadan kalkınca esasen helak edilirler ve yok olurlar. Sonra bütün işler ona döndürülür. O, hepsinden evvel olduğu gibi, hepsinin gayesi ve varlığın sonudur. O'nun için ne yalnız Evvel ve de yalnız Ahir diye hükmetmemeli, "Evvel ve Ahir" demelidir.
Allah Teâlâ, sonu olmayan Âhir'dir. O, her şeyden sonraki Âhir'dir. O, hidayete ve başarıya erdirmede Âhir'dir. Son olarak dönüş yine O'nadır.
Allah'ın Âhir olduğunu bilmek, insana sebeplere fazla önem vermemeyi, onlara bel bağlayıp güvenmemeyi, üzerinde fazla durmamayı öğretir. Bu sebeplerin sonuçta mutlaka yok olacağını ve son bulacağını, sadece Âhir olan Allah'ın bâki kalacağını bilmesini sağlar. Geçici varlıklara bağlanmak, yokluğa bağlanmaktır. Halbuki Âhir olan Allah'a bağlanmak, kesinlikle yok olmayacak ve ebediyen varolacak olana bağlanmaktır. O'na bağlanan yok olmayacak ve varlığı bir kesintiye uğramayacaktır. Oysa yok olacak geçici şeylere bağlanmak böyle değildir. Fani şeylererin yok olmasıyla, onlara bağlananlar da yok olacaktır. Allah'ı bu şekilde tanıyan daha bir samimiyetle O''na ibadet etmeye çalışır. O'ndan başka hiçbir şeye güvenip bel bağlamaz. Sadece Allah'a yönelmenin ve O'na dayanıp güvenmenin bir zorunluluk olduğunu anla. Her şeyin O'na döneceğini hatırından çıkarma. O'na kulluk et ki, kulluğun O'nun katında geçerli olsun.
El-Ahir ism-i şerifi, İlahi yardım görmek için, "Ya Ahir Celle Celalühu" diyerek 801 kere okunur.
5 vakit namazdan sonra 801 kere ”Ya Evvel, Ya Ahir celle celalühu” zikrine devam eden dünya ve ahiret saadetine kavuşur.Ya ahiru ismini günde 100 kere okumaya devam edenlerin kalbinden Hakk’tan başkası çıkar. https://www.muhammed.net/2020/01/el-ahir-esmasnn-zikri-anlam-fazileti-ve.html
El-Ahir, esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 801’dir.
Ez Zahir: Her yerde, her zaman tasarruflarıyla, kudretiyle, kibriyasıyla tecelli eden, görünen. Varlığını ve birliğini belgeleyen bir çok delilin bulunması açısından aşikar apaçık ortada olan, algılanabilen, varlığı apaçık görünen demektir.
Beş vakit namazdan sonra 1106 kere ” Ya Zâhir celle celâlühû ” zikrine devam eden, işlerin gizli taraflarını görür.
Rüyasında dilediğini görmek isteyen, yatmadan önce 2 rekat namaz kılıp ardından 1106 kere ” Ya Zâhir celle celâlühû ” ism-i şerifini okuyup yatarsa maksadı hasıl olur.
Her gün 100 kere ” Ya Zâhir, Ya Bâtın celle celâlühû okuyanlar vesveselerden kurtulur.
İşrak namazından sonra 900 defa “Yâ Zahir” ismi şerifini okuyanın gözünün nuru artar.
“Yâ Zahir” ism-i şerifini okumaya devam eden, bazı ilahi sırlardan haberdar olur.
Yâ Zahir” “Yâ Bâtın” ism-i şeriflerini 100 defa okuyan, şeytanın vesvesesinden kurtulur.
Elli gün süreyle günde 6502 defa bu ismin zikrine devam ederse düşmanları mağlub ve kahr olur.
Güneş doğarken 1000 kere okuyan asla kör olmaz, körlükle ilgili bir hastalığa müptela olmaz.
Kuşluk vakti 500 kere zikre devam edenin kalbi nurlanır ve gaflet uykusunda uyanır.
Hasta olan bir kimse için; bu ismin ilk harfi olan zı harfi Cuma gecesi 910 defa yazılır ve hasta üzerinde taşırsa şifa bulur.
Düşmanın zararlarından korunmak için gece 2 rekat namaz kılıp selamdan sonra 900 Ya Zahir esması okuyup hakka tevessül eden düşmanın her türlü zararından kurtulur.
Merak ettiği veya öğrenmek istediği bir şeyi rüyada öğrenmek isteyen bu ismi Ya Nur ve Ya Basit esmalarıyla beraber 2 rekat namaz kılıp selamdan sonra sayısız okuyup yatarsa arzu ettiği şey ona gösterilir. http://mucizedualar.com/ez-zahir-c-c-zikri-fazileti-ve-faydalari.html
Ez Zahir, esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 1106’dır.
Bir Dua: ”Rabbenâ lâ tuâhıznâ in nesînâ ev ahta’nâ, rabbenâ ve lâ tahmil aleynâ ısran kemâ hameltehu alellezîne min kablinâ, rabbenâ ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkate lenâ bih, va’fu annâ, vagfir lenâ, verhamnâ, ente mevlânâ fensurnâ alel kavmil kâfirîn.”Rabbimiz! Şâyet unuttuysak veya hata yaptıysak bizi aheze etme (sorgulama). Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi bizim üzerimize ağır yük yükleme. Rabbimiz, takat yetiremeyeceğimiz şeyi bize yükleme. Ve bizi af ve mağfiret et ve bize rahmet et Sen bizim Mevlâmız’sın. Artık kâfirler kavmine karşı bize yardım et.”
Henüz Yorum yok