Gazeteci - Yazar Yusuf Kaplan'ın Babası Kayseri'de Defnedildi.

Gazeteci-Yazar Yusuf Kaplan'ın babası hayatını kaybetti.

Sosyal medya hesabı Twitter'dan babasının vefat haberini duyuran Yusuf Kaplan ''Babam kalp yetmezliğinden vefat etti. Yılmaz bir adamdı. Yorulmak nedir, bilmezdi. Bizi vatana, millete ve din-i mübin-i İslâm’a faydalı hayırlı evlatlar olarak yetiştirmek için çok çalıştı. Allah rahmetiyle muamele etsin. Mekânı cennet olsun inşallah.'' ifadelerini kullandı.

Kayserianahaber ailesi olarak Merhuma Allah'tan rahmet diliyoruz.

Diğer Haberler

2 Yorum

Mustafa KÜÇÜKTE

Mustafa KÜÇÜKTE

20 Temmuz 2020
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun

Suad Alkan

Suad Alkan

12 Nisan 2021
*** Fransa’da ve Türkiye’de Lâiklik Daha iyi bir anlayış için teklif Şerif Mardin Fransa’da ve Türkiye’deki laiklik arasında bir mukayese girişimini tasvip etmekten başka bir şey söyleyemem. Ve burada dile getirdiğim ihtiyatlar, bu övülmeye değer teşebbüsten kaynaklanan özetlerin kıymetini azaltamaz. Bu hacimde, Fransa’daki laiklikle ilgili makalelerin büyük bir kısmının merkez noktası, hukuki bağların tahlili olması bence çok doğaldır. Bu son derece öğreticidir ve hukuk bilimlerine yabancı olan kimseler bile bu araştırmaların getirdiği açıklamaları takdir etme imkânına nail olup, laiklik meselesini kavramak için onlardan faydalanabilirler. Bununla birlikte ve aynı şekilde dikkate değer olan, sözü geçen Fransa hakkındaki makalelerin, bağımsız süreç olması açısından, kültürü sadece yüzeysel şekilde incelemesidir. Sanki kültür, devletin, kanun ve yönetimin en önemli şebekesi addedildiği sadece bir vilayetin alanından ibarettir. Bu vasfı belirlememin sebebi onun, aynı şekilde tahlillerinde içtimaî ve kültürel akış dinamiğine yer vermeyen Türkiye’deki Kemalistlerin İslam’ın derin esasını anlamayışının asıl sebebini teşkil etmesidir. Neticede, Fransız veya Türk pozitivizt meslektaşlarımızın yaklaşım verimsizliği, Fransa’da, birkaç istisnaî durum haricinde, felsefe kılığında “Aydınlar” çağının meselesinden kurtulmayı bir türlü başaramamış gizli bir akılcılığa dayanıyor. Fransa’daki pozitivizmin bir kopyası olan Türk pozitivizmi bu tutumları yansıtıyor. Bu yaklaşımı aşan tek katkı, Fransa’daki İslâmî hüviyetin öz anlamını bizlere tasvir eden Jocelyne Césari’nin araştırmasıdır. Mamafih bana öyle geliyor ki, Fransa’daki laikliğin inançsızlık hakkında bir tahlil gerektiren içtimaî ve kültürel dinamiği, Fransız meslektaşlarımızın en parlak makalelerinde bir eksiklik arz ediyor. Bazı katkılar, Fransa’daki laikliğin tarihî yörüngelerini ayırt etmeye çalışıyor. Ve bu araştırmalar son derece verimli oluyor. Lâkin burada da aynı şekilde Türkiye ile mukayese teşebbüsü, taban olan kültür sorunuyla yüz yüze geliyor. Ona itibar edildiğinde ise karşımıza bir kültürün başka bir kültüre tercüme edilemeyeceği problemi çıkıyor. Türkiye’nin durumunda söz konusu olan İslam dini, katolisizimle bir tutulamaz. Türkiye’deki devlet tarihi, batının « ulus-devlet » tarihinin aynısı değildir. Devlet din ilişkileri mukayesesine girildiğinde veya mukayesesi söz konusu olduğunda bu farklılıklar çoğalıyor. Aynı vazifeleri sağlayan müesseselerin bağlarını aydınlatmağa uğraşmak yerine bir farklılığın en azından ön anlayışına ulaşmamız için değişkenlerin yapısına ışık tutmanın gerektiğini düşünüyorum. Buna kilise kavramından başlayabiliriz. İslam’ın kilisesi yoktur ve ona ait olan din adamları veya memurları yoktur. İslam’da papalık yoktur. İslam’da bir İslam topluluğu ve İslam temel kuralları karşısında diğer inananlardan daha bilgili olan ülema vardır. Bu bakımdan bir din adamları sınıfı söz konusu olmadığı gibi karşıtlığı oluşturan unsurlar mevcut değildir. İslam’da mevcut olan, sadece Müslümanların uzun vadeli ittifakının dışında hiç bir şeyi temel edinmeyen ve her birinin muhterem kişilerin önderliğini ve meşruiyetini ilan eden dini hareketlerdir. İslam devleti yönettiği toplumun, etnik veya dini toplulukların üzerinde daha az tesiriyle modern devletten ayrılıyor. Modern devletin askeri ve idari rasyonelleşmesi ve bunun neticesi olan “çelik kafes” (Weber) ona yabancıdır. Fransa’daki laisizmin dolaylı esaslarından Teşkilata aynı şekilde eğilimli rakip kurumlar olan kiliseye karşı devletin mücadelesi İslam’ın şekillenmesinde görülmez. Netice itibariyle Fransa ile ilgili bu hacimdeki makalelerde zikredilen laikliğin tarihî soy zincirlerinden bir tanesinin İslam’da eşdeğeri yoktur. İslam ile devlet arasındaki bağları belirleyen genel şartlar Osmanlı devletinde has niteliklere sahip oluyor. Osmanlı devletinde bu din adamları hukukçu, profesör, hâkim veya yöneticiler gibi saygın makamları işgal ediyorlar. Bu görevler birçok İslam devletlerinde olduğu gibi maliyetleri hayır kurumları tarafından karşılanan bağımsız mevkiler değillerdir. Bilakis onlar devletin kendi ödenti (katkı) larına bağlı olan uzantılarıdır.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Diğer Haberler