En Güzel İsimler Allah'a Aittir

RAMAZAN GÜNLÜĞÜ 4

                                                                                                   Hazırlayan: Mustafa KÜÇÜKTEPE

Bir Ayet:

“İçinizden hasta veya yolcu olan, başka günlerden sayısınca tutar. Orucu tutmakta zorlananlar için bir yoksulun (günlük) yiyeceği kadar fidye yeterlidir. Bir iyiliği mecbur olmadan yapan için bu (yaptığı) iyidir. Ama orucu tutmanız -bilirseniz- sizin için daha hayırlıdır.” Bakara 184

Bir Hadis:

Sehl İbni Sa'd’dan (r.a.) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Cennette reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez." (Buhârî, Savm 4; Müslim, Sıyâm 166.)

Bir Konu:

Fidye (fidâ) kelimesi Arapça’da “bir kimseyi bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak için ödenen bedel” anlamına gelir. Fıkıh terimi olarak düşman elindeki esiri kurtarmak için ödenen bedeli, ayrıca başta oruç ve hac olmak üzere bazı ibadetlerin eda edilmemesi veya edası sırasında birtakım kusurların işlenmesi halinde yerine getirilmesi gereken dinî-malî yükümlülüğü ifade eder.

İslâm âlimlerinin ortak kabulüne göre ihtiyarlık ve şifa ümidi kalmamış bir hastalık sebebiyle oruç tutamayan kimse, kazâ etmesi mümkün olmadığı için tutamadığı gün sayısınca fidye öder. Burada söz konusu olan ihtiyarlığın ölçüsünün kişiden kişiye değişeceği kabul edilmiş ve “şeyh-i fânî”lik diye tanımlanan bu çağ “ölüme kadar her gün kuvvetin azalması” şeklinde açıklanmıştır. Bu çağa ulaşan kimse fidyesini ramazan ayının sonunda toptan veya ramazan ayı içinde günlük olarak ödeyebileceği gibi ramazan başında da verebilir.

Oruçta fidye miktarı, âyette geçen “bir fakirin doyumu” (el-Bakara 2/184) ifadesinden de hareketle bir kişiyi bir gün için doyuracak iki öğün yiyecek olarak anlaşılmış olup bu da fitre miktarıyla uyum gösterir. Bu miktarın aynî olarak veya aynı değerde para yahut mal olarak verilmesi câizdir.

Bir Peygamber:  

Hz. İdrîs’in terzi olduğu, her iğne saplayışında “sübhânallah” dediği, akşam olduğunda yeryüzünde ameli ondan daha üstün hiç kimsenin bulunmadığı  İbn Abbas’tan rivayet edilmiştir (İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ḳurʾân, V, 236). “Biz onu yüce bir mekâna yükselttik” meâlindeki âyet açıklanırken kendisine hem peygamberlik hem de otuz sahîfe verilmesi yanında kalemle yazı yazan, elbise diken, hesap ve yıldız ilmiyle meşgul olan ilk insanın İdrîs olduğu belirtilir (Fahreddin er-Râzî, XXI, 233).

Kur’an’da sadece iki yerde doğrudan zikredilmektedir. Bunların birinde, “Kitapta İdrîs’i de an; çünkü o çok sadık bir peygamberdi. Biz onu yüce bir makama yükselttik” (Meryem 19/56-57), diğerinde, “İsmâil’i, İdrîs’i, Zülkifl’i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi. Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdendi” (el-Enbiyâ 21/85-86) denilmektedir. Kur’an’da İdrîs’le ilgili olarak “ağlayarak secde etme, doğruya ulaştırılma, seçkin kılınma” (Meryem 19/58); “şanının ve mekânının üstün ve yüce olması” (Meryem 19/57); “sabredici olma” (el-Enbiyâ 21/85); “sıddîk ve nebî olma” (Meryem 19/56) gibi nitelikler de yer almaktadır (Fîrûzâbâdî, VI, 51). Hadislerde İdrîs’ten sadece mi‘rac hadisesi dolayısıyla bahsedilir. Hz. Peygamber onunla bazı rivayetlere göre ikinci, hadislerin çoğunluğuna göre ise dördüncü kat semada karşılaşmıştır (Buhârî, “Ṣalât”, 1; “Enbiyâʾ”, 4, 5; Müslim, “Îmân”, 259, 263, 264).

Taberî’nin naklettiğine göre Allah ona peygamberlik verdiğinde Hz. Âdem 622 yaşında idi. Âdem ve Şît’ten sonra âdemoğlundan ilk peygamber odur. Allah ona otuz sahîfe vermiştir. Kābiloğulları’na peygamber olarak gönderilmiş, kavmine tebliğde bulunup hak yola davet etmiş, onlardan Allah’a itaat etmelerini, şeytana karşı çıkmalarını istemiş, fakat kavmi onu dinlememiştir. İbn İshak’ın naklettiği bir rivayette ise Yared oğlu Uhnûh’un altmış beş yaşında Heddâne ile (Eddâne) evlendiği ve bu evlilikten Metuşelah adlı bir oğlunun olduğu belirtilir. Aynı rivayete göre Uhnûh semaya ref‘edilmeden önce yerine oğlunu bırakmıştır (Taberî, Târîḫ, I, 169-173). (  https://islamansiklopedisi.org.tr/idris)

Esma-i Hüsna:

El-Halık: Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri. “Yaratmak” anlamındaki halk masdarından sıfat olup “yaratan” demektir. Halkın, “bir işi ölçülü ve âhenkli biçimde yapmak” mânasından hareket ederek hâlikı “planlı ve amaçlı (bir anlamda şuurlu) bir şekilde yaratan” diye tanımlamak mümkündür. Gerçek anlamıyla yalnız Allah için kullanılabilen hâlikın bir başka tanımı da “ana maddesi ve modeli olmadan nesneleri icat eden”dir.

Halk Kur’ân-ı Kerîm’de 171 yerde fiil sîgalarıyla, elli iki yerde de masdar olarak Allah’a nisbet edilmiştir. Hâlik kelimesi sekiz âyette doğrudan doğruya, iki âyette “şekil verenlerin en güzeli” veya “kendilerine yaratıcılık nisbet edilenler içinde yegâne gerçek yaratıcı” anlamındaki ahsenü’l-hâlikīn terkibi içinde, bir âyette de tâzim amacıyla çoğul sîgası kullanılarak, “Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar biz miyiz?” ifadesiyle Allah’a izâfe edilmiştir. İki âyette ise “devamlı ve mükemmel biçimde yaratan” mânasında mübalağa sîgası oluşturan hallâk kelimesi kullanılmıştır (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḫlḳ” md.). Kur’an’da toplam 236 yerde Allah’a nisbet edilen halk kavramının çeşitli konu ve muhtevalarının başında göklerin ve yerin yani kâinatın yaratılışı gelir. Bundan başka her şeyin icat edilişi, tabiat düzeninin kurulup korunması, insanın, ona verilen nimet ve yeteneklerin, özellikle de eşinin halkedilmesinden ve herhangi bir konu belirtilmeden mutlak mânada yaratmadan da söz edilir. Bu âyetlerde geçen ve çeşitli ilâhî fiilleri anlatan yaratma genellikle “ana madde olmadan, yoktan yaratma” veya “yokluktan varlık alanına çıkarma” şeklinde anlaşılmaktadır. Yaratma bazan da mevcut bir şeyden, bir ana maddeden gerçekleştirilmektedir. Meselâ Âdem’in topraktan, daha sonra insan türünün üreme mekanizmasına bağlı olarak nutfeden, aşılanmış yumurtadan yaratılışı böyledir (bk. a.g.e., “nṭf” md.). “Sürekli ve mükemmel şekilde yaratan” anlamındaki hallâk, “hakkıyla bilen” anlamındaki alîm ismiyle birlikte iki âyette yer almıştır (el-Hicr 15/86; Yâsin 36/81). Tabiatın ve özellikle insanın yaratılışından, hayatın mânası, amacı ve ikinci bir âlemde sürekliliğinden bahseden âyetlerde “yaratılışın başlatılması ve tekrar edilmesi” ifadesinin sıkça kullanılması dikkat çekmektedir (bk. a.g.e., “ḫlḳ” md.). Öyle anlaşılıyor ki hallâk ismi, bütün tabiatın ve onun içinde yer alıp ilâhî vahye muhatap olan insanın sürekli şekilde Allah ile münasebet halinde olduğunu, O’nun yaratmayı tazeleyerek sürdürmesi suretiyle varlığını devam ettirdiğini ifade etmektedir. İnsanoğlunun bu anlamdaki hayatiyeti ölümden sonra tekrar edilecek yaratma ile yeni boyutlar kazanacaktır. (https://islamansiklopedisi.org.tr/halik)

El-Halık esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 731’dir.

El-Bari: Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.Kelimenin kökü olan ber’, bür’ veya bürû’ “yaratmak” mânasına geldiği gibi “hastalık, kusur ve ayıp türünden olup insana hoş gelmeyen şeylerden uzak bulunmak; borç ve zimmetten berî olmak anlamlarına da gelir.Âlimler, Haşr sûresinin son âyetinde (59/24) yaratmakla ilgili olarak yer alan hâlik, bâri’ ve musavvir isimleri arasındaki mâna farkını şöyle belirtmişlerdir: Hâlik “yaratılacak şeyin bütün ayrıntılarını bilip takdir eden” (bir anlamda projelendiren), bâri’ “onu fiilen meydana getiren”, musavvir ise “kendine has özelliklerini veren”dir (bk. Gazzâlî, s. 52-53). İbn Manzûr bâri’ isminin daha çok canlıların yaratılması için kullanıldığını ve meselâ gökler ile yerin yaratılması anlamını vermek için ber’ değil halk lafzının uygun düştüğünü kaydeder (Lisânü’l-ʿArab, “brʾe” md.). Fahreddin er-Râzî ise bâri’ kelimesinin arazların değil cisimlerin yaratılışını ifade ettiğini söyler (Tefsîr, XXIX, 294). Halbuki Kur’ân-ı Kerîm’de ber’ kökünden türeyen fiil, araz grubuna giren musibetlerin yaratılması mânasında Allah’a nisbet edilmiştir (bk. el-Hadîd 57/22).

Bâri’ esmâ-i hüsnâdan olmak üzere Kur’ân-ı Kerîm’de iki yerde geçmekte, ayrıca fiil ve sıfat sîgalarıyla “yaratmak, berî ve münezzeh olmak” mânalarında Allah’a nisbet edilmektedir. Esmâ-i hüsnâ hadisinde yer aldıktan başka (Tirmizî, “Daʿavât”, 82; İbn Mâce, “Duʿâʾ”, 10) ber’ ve bery köküne bağlı sözlük anlamlarıyla muhtelif hadislerde de kullanılmıştır.  (https://islamansiklopedisi.org.tr/bari--esma-i-husna)

El-Bari esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 213’tür.

El-Musavvir: Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.Sözlükte “bir şeyi bir tarafa doğru eğmek, onu kesmek; bir şeye yönelmek” anlamlarındaki savr kökünün tef‘îl kalıbından türemiş bir sıfat olan musavvir “şekil ve özellik veren” demektir.Musavvir esması hem Kur’an’da birçok yerde geçmekte hem de Peygamberimizin (s.a.v.) dua hadislerinde ve esma-i hüsna listesinde yer almıştır. İsim olarak Kur’an’da bir yerde geçse de fiil olarak birçok yerde geçmektedir. 

“O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren (Musavvir) Allah'tır. En güzel isimler O'nundur.” (Haşr, 24)

“Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren (Musavvir) O'dur. O'ndan başka ilâh yoktur. O mutlak güç ve hikmet sahibidir.” (Al-i İmran, 6)

“Allah, yeryüzünü sizin için karar kılma yeri, göğü de bina yapan; size şekil verip de şekillerinizi güzel kılan (Musavvir) ve sizi temiz şeylerle rızıklandırandır. İşte Rabbiniz Allah! Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!” (Mü’min, 64)

“Gökleri ve yeri hak ve hikmete uygun olarak yarattı. Sizi şekillendirdi (Musavvir) ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş yalnız O’nadır.” (Teğabün, 3)

“Andolsun, sizi yarattık. Sonra size şekil verdik. Sonra da meleklere, “Adem için saygı ile eğilin” dedik. İblis’ten başka hepsi saygı ile eğildiler. O, saygı ile eğilenlerden olmadı.” (A’raf, 11)

Hz. Ali’nin (r.a.) naklettiğine göre; namazda çeşitli dualar okuyan Resul-i Ekrem (s.a.v.) secde halinde şu niyazda bulunurdu: “Allah’ım! Senin rızan için secdeye kapandım, sana iman edip bütün varlığımla teslim oldum. Benim yüzüm kendisini iptidaen yaratan, sonra insana has şekle büründüren, işitme ve görme organlarıyla donatan yüce varlığa secde etmektedir. Yaratıp düzenleyenlerin en güzeli olan Allah’ın kudret ve sanatı pek yücedir!” (Müslim, Tirmizi; Dua Bahsi). (https://www.sakuraakademi.com/el-musavvir)

 El-Musavvir esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 336’dır.

El-Gaffar: Gafûr kelimesi, “örtmek, gizlemek, kirlenmekten korumak için bir şeyin üstünü örtmek” manasındaki gafr ve gufrân kelimelerinden türemiştir. Gafûr ve Gaffâr kelimeleri Gafîr kelimesinin mübalağalı hali olup, “birinin kusurunu örten, suçunu bağışlayan” anlamına gelir. İstiğfâr da bu kökten gelir ve kişinin kusurunun bağışlanmasını Allah’tan talep etmesi anlamına gelir. Bu talep hem söz hem de fiili olmalıdır; söz ile olan kısmı tevbe istiğfar, fiili olan kısmı ise bir daha o durumun içinde olmamamaktır. 

Kur’an-ı Kerim’de bu esmanın adını aldığı bir sure vardır. Ayrıca bu esma birçok ayette de geçmekte olup, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Esma’ül-Hüsnayı zikrettiği hadislerinde -İbn Mâce, Tirmizî- ki dua rivayetlerinde Gaffâr ve Gafûr isimleri geçmektedir.

"Bu Kitab’ın indirilmesi, mutlak galip ve (her şeyi) hakkıyla bilen, günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, azabı şiddetli olan, hem de lütuf sahibi olan Allah tarafındandır. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Dönüş ancak O’nadır." (Mü'min (Gafir), 3)

Musa (buzağıya tapan arkadaşları namına af dilemek üzere tekrar) tayin ettiğimiz vakit(te buluşmak) için, kavminden yetmiş adam seçti de (onlar, Allah’ın Musa ile olan konuşmasını işitmelerine rağmen, ancak Allah’ı görünce inanacaklarını söylemeleri üzerine) onları bir sarsıntı (zelzele) tutunca (yıkılıp bayıldılar. Musa) dedi ki: “Yâ Rabbi! Eğer dileseydin onları da, beni de daha evvel helak ederdin. İçimizdeki birtakım beyinsizler yüzünden bizi de mi helak edeceksin? Bu senin imtihanından başka (bir şey) değildir. Onunla dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velîmizsin, artık bizi bağışla ve bize merhamet et. Sen bağışlayanların en hayırlısısın.” (A'raf, 155)

“Rabbin, çok bağışlayıcıdırmerhamet sahibidir. Eğer yaptıkları yüzünden onları (dünyada) cezaya çarptırsaydı, elbette azaplarını çarçabuk verirdi. Hayır, onlar için belirlenmiş bir gün vardır ki (o gün gelince) hiçbir kurtuluş çaresi bulamazlar.” (Kehf, 58) (https://www.sakuraakademi.com/el-gafur-el-gaffar)

El-Gaffar esmasının ebced değeri ve zikir sayısı 1281’dir.

Bir Dua: “Rabbic’alni mukimessalati ve min zürriyeti. Rabbena ve tekabbel dua. “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamızı kabul eyle.”

Diğer Haberler

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Diğer Haberler