Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Önemli Açıklamalar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın himayelerinde ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun ev sahipliğinde, küresel ve bölgesel meselelerin ele alınacağı, resmi ve hükümet dışı aktörleri bir araya getiren ve zaman içinde kurumsallaşması hedeflenen bir platform olan “Antalya Diplomasi Forumu” (ADF) Belek Turizm Merkezi'ndeki NEST Kongre Merkezi'nde başladı.
 
“Yenilikçi Diplomasi: Yeni Dönem, Yeni Yaklaşımlar” başlığıyla gerçekleştirilen Forum'un açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, katılımcılara Türk turizminin başkenti Türkiye'nin incisi Antalya'ya ‘Hoş geldiniz' diyerek sözlerine başladı.
 
Foruma Antalya'nın ev sahipliği yapmasının tesadüf olmadığına değinen Erdoğan, “Antalya tarih boyunca medeniyetlere beşiklik yapmış, insanlık tarihine yön vermiş kıtaların kavşak notası Akdeniz'in en güzel şehirlerinden biridir. Tıpkı Akdeniz gibi Antalya da farklı kültürlerin ortak yuvası ve ortak yurdudur. Asırlardır her kökenden her inançtan insanı barış içinde bir arada yaşatan Antalya'mız diplomasinin de merkezinde yer almıştır. Bu forum ile şehrimizin özelliğine yeni bir boyut daha kazandırmış oluyoruz. ADF'nin inşallah zamanla küresel diplomasinin kalbinin attığı bir zirveye dönüşeceğine inanıyorum. Buradan vereceğimiz dostluk diyalog ve işbirliği mesajı mesajları bölgemizle birlikte tüm dünyaya dalga dalga yayılacaktır. Forum vesilesiyle hem Antalya'nın güzelliklerini görme hem de güvenli turizm sertifikası programının uygulamalarına şahitlik etme imkanı bulacaksınız. Geçen sene başlattığımız bu program sayesinde 2020 yılında 16 milyon turisti sorunsuz, sıkıntısız şekilde ülkemizde ağırladık. 2021 senesinde sistemin kapsamını daha da genişleterek, misafirlerimizin ülkemizin her köşesinde huzur içinde tatil yapabilmelerini mümkün kıldık. Hepinizden her zaman ailenizle sevdiklerinizle birlikte sizi ağırlamaktan şeref duyacak, Antalya'nın keyfini çıkarmanızı istiyorum” diye konuştu.
 
"Diplomasi daha fazla devreye alınmalıdır"
 
Erdoğan, diplomasinin insanlığın toplu halde yaşamaya başladığı tarihlerden beri var olan ve kullanılan üzerinde kafa yorulan bir alan olduğuna değindi.
 
Daha yakın bir tarihteki tanımıyla diplomasinin savaş ve barış güçleri arasındaki dengeyi oluşturan diplomasinin önceliyicilik vasfıyla önemini sürekli arttırmaya devam ettiğini dile getiren Erdoğan, “İletişim teknolojileri, internet, sosyal medya, artan küreselleşmeyle birlikte diplomasinin alanı genişlemiştir. Bugün diplomasi deyince sadece, devlet ve hükümet yetkilileri arasında kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerden bahsetmiyoruz. Bu kavaramlar aynı zamanda kamu diplomasisinden, kültür, turizm diplomasisine, ticaret diplomasisine kadar çok geniş bir yelpazede yürütülen çalışmaları kastediyoruz. Politika aktörleri kadar diplomasinin icra edildiği platformlar da değişiyor, çeşitleniyor. Artık siyasetçiler ve diplomatlarla birlikte STK'lar, iş dünyası, medya ve üniversiteler arasındaki temaslar dış politikayı şekillendiriyor. Dijital diplomasi de yine bu dönemin kazanımlarından biridir. Diplomasinin alanının bu kadar genişlemesi, gerilimlerin azaltılmasında insanlığa şüphesiz büyük fırsatlar sunuyor. Sıcak çatışmaların yıllarca devam ettiği günümüzde diplomasi sanatının önümüze açtığı yeni kulvarlara olan ihtiyacımız da artıyor. Dönem sorunların suhuletle çözümünde diplomasiyi, diplomasinin inceliklerini dışlama değil, daha fazla devreye alma dönemidir” dedi.
 
"Sıkı yumruğu gevşetecek olan diplomasidir"
 
“Sıkılı yumruklarla musafaha olmaz, işte bu sıkılı yumrukları gevşetecek en etkili yol hala diplomasidir” diyen Erdoğan, “Dünyadaki değişimi doğru okuyalım, gelecek nesiller için çözümler üretelim. Maziden süzülüp gelen birikimi yeniden yoğurarak istikbale taşıyan vizyonel bir diplomasi pratiğini hakim kılmamız gerekiyor. Karşı karşıya olduğumuz tehditlerin büyüklüğü uluslararası bir dayanışmayı ve işbirliğini zaruri kılıyor. Küresel korona virüs salgınında, bu ihtiyacı bir kez daha hissettik. Uluslararası toplum elindeki tüm araçlara rağmen salgını yıkıcı etkilerini yönetmede maalesef iyi bir imtihan veremedi. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarihin en büyük sağlık krizini 100 gün sonra gündemine alabildi. Tropik adalardan Sibirya'ya kadar dünyanın en ücra yerlerini dahi etkileyen salgın karşısında işbirliği yerini korumacı ve rekabetçi politikalara bıraktı” diye konuştu.
 
"Aşı milliyetçiliğine fırsat verilmemeli"
 
Milyarlarca insanın yükü sadece dayanışmayla hafifleyecekken Afrikalı, Asyalı, Latin Amerikalıların kaderlerine terk edildiğini ifade eden Erdoğan, “Salgının dünya ölçeğinde adaletsizlikleri keskinleştirdiğini, zenginle fakir arasındaki uçurumu daha da derinleştirdiğini görüyoruz. Birçok ülkede toplumsal huzursuzlukların nüksetmesi, düzensiz göç yollarının tekrar hareketlenmesi Akdeniz'de ölümlerin artması bunun en çarpıcı örnekleridir. Bu süreçte Türkiye olarak dost kötü günde çağrılmadan giden inancıyla dostlarımızın imdadına koştuk. Bizden talepte bulunan 158 ülkeye, 12 uluslararası kuruluşa sağlık malzemesi gönderdik. Türkiye'deki misafir ettiğimiz sığınmacıları, vatandaşlarımızdan ayrı tutmadık. Salgın döneminde yapılan hataların tekrar etmemesi için aşının aşı milliyetçiliğine fırsat verilmemesi önemlidir. Aşının şantaj, baskı veya politika dikta aracı olarak kullanılması yanlıştır. Yıl sonundan önce bitirmeyi planladığımız yerli aşı çalışmalarımızı insan odaklı evrensel bir yaklaşımla yürütüyoruz. Kullanıma hazır hale gelince yerli aşımızı tüm insanlıkla paylaşacağız” ifadelerini kullandı.
 
"Sorunun parçası"
 
Topyekun yeni şeyler söylenmesi gereken bir dönemde olduklarının altını çizen Erdoğan, “Eskinin alışkanlıklarıyla, geçmişin dar kalıplarıyla günümüzün sorunların çözüm bulamayacağımız açıktır. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi başta olmak üzere, küresel sistemin üzerine inşa edildiği ana yapılar mevcut halleriyle çözümün değil, sorunun bir parçasıdır. İki kutuplu dünya tasavvurunun bize dayattığı kurumsal yapılarla 21. Yüzyıldaki yolculuğumuzu devam ettiremeyiz. Türkiye olarak, ‘Dünya beşten büyüktür' sancağı altında yürüttüğümüz mücadelenin gayesi, eskinin yüklerinden kurtularak yeniyi kucaklamaktır. Yaklaşık 8 milyar insanın kaderi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi beş ülkenin insafına bırakılamaz. 190 ülkeye bir süreliğine masada oturma hakkı veren, ancak kendi kaderleriyle ilgili söz hakkı tanımayan bir sistem, adalet üretemez. Adaletin bulunmadığı yerde ise çatışma gerilim ve zulüm eksik olmaz. Yeni dönemde diplomasimizi yoğunlaştırmamız gereken alanların başında Güvenlik Konseyi'nin daha kapsayıcı bir yapıya kavuşturulması geliyor. Statükodan çıkar sağlayanlar, elbette kendilerine asimetrik güç veren bu imkanı paylaşmak istemeyeceklerdir. Hatta reform taleplerini dile getiren ülkeleri dışlamaya, susturmaya yönelik gizli açık baskılar da olacaktır. Türkiye ile ilgili son dönemde sık sık tedavüle konulan eksen tartışmaları, bu hazımsızlığın işaretidir. Bu art niyetli suni, hakikatlerle bağdaşmayan tartışmaların bizim cesaretimizi kırmasına müsaade etmeyeceğiz. Hem vatandaşlarımızın hem evlatlarımızın geleceği adına, tüm insanlık adına hakkı ve adaleti savunmaya devam edeceğiz” diye konuştu.
 
"4 bin 500 DEAŞ'lı etkisiz hale getirildi"
 
"Dünya hızla değişirken devletler arası ilişkilere bakışımızı ve diplomasimizi buna uyarlamamız gerekir" diyen Erdoğan, “Girişimci ve insani dış politika anlayışımızın gerisinde de bu yenileşme ve dönüşüm ihtiyacı vardır. Bugünün dünyasında etkin diplomasi, olaylara geniş açıyla bakmaktan, sahadaki gelişmeleri yakından takip etmekten geçiyor. Diplomatik başarı ise gelişmelere hızlı ve ön alıcı müdahalelerde bulunabildiğinizde yakalanabiliyor. Türkiye 252 dış temsilciği ile dünyanın beşinci en geniş diplomatik ağına sahip ülkesi konumundadır. Barışa, istikrara, kalkınmaya ve refaha katkı sağlamak için çaba harcıyoruz. Bu anlayışla atılan adımların meyvelerini alıyoruz. Suriye'de halkın iradesini yansıtacak bir siyasi çözüm için var gücümüzle çalışıyoruz. Yaklaşık 10 yıldır 4 milyona yakın Suriyeli kardeşimizi ülkemizde misafir ediyoruz. Sınırımızın hemen ötesinde zor şartlarda hayata tutunmaya çalışan 5 milyon mazluma da yardım etmeye çalışıyoruz. Suriye'deki PKK, PYD, YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerine karşı sahada varlık gösteren ilk ülke biz olduk. Suriye'nin yabancı terör örgütlerinin barınma ve eğitim kampı olmasına müsaade etmedik. DEAŞ'ın Suriye'deki varlığına büyük ölçüde son vererek ülkemizle birlikte Avrupa ve dünyanın güvenliğine de katkı sağladık. Şu an itibarıyla DEAŞ'ın 4 bin 500 mensubunu biz etkisiz hale getirdik. Bu güne kadar 430 bin Suriye'nin güvenli olarak topraklarına dönüşünü biz temin ettik. Evlerinden edilenleri çadırlardan kurtarıyoruz" dedi.
 
"Suriye'de barışın sağlanması herkesin görevidir"
 
Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:
"Terör örgütleriyle mücadelemizde gerekse Suriye'yi istikrarlılaştırmak için yaptığımız çalışmalarda uluslararası toplumdan gerekli desteği alamadık. Ülkemizdeki sivilleri katleden caniler siyasi sığınmacı statüsü verilerek yıllarca korundu kollandı himaye gördü. DEAŞ'la mücadele kılıfı altında güney sınırımız boyunca bir terör devleti kurulmaya çalışıldı. PKK'nın her yıl 10 milyonlarca Euro haraç toplamasını engelleyecek birkaç göstermelik operasyon dışında hiçbir kararlı adım ne yazık ki atılmadı. Oysa terörün her türlüsüyle mücadele dünyaya demokrasi ve hukuk dersi verenler başta olmak üzere herkesin görevidir. Suriye'de barış ve istikrarın sağlanması sadece Türkiye'nin değil hepimizin sorumluluğudur. BM'ce tanınan meşru Libya hükümetiyle dayanışmamız ülkede ateşkes ve birliğe giden yolu açtı. Libya'da yaraların sarılmasına yeniden imara kalkınmaya yönelik desteğin bu süreçte artırılması önem arz ediyor."
 
"Akdeniz konferansı hala masada"
 
"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin Cenevre'de sunduğu egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm önerisini destekliyoruz" diyen Erdoğan, "Akdeniz'in bir barış ve refah alanı olmasını arzu ediyoruz. Tüm paydaşların katılacağı Doğu Akdeniz Konferansı önerimiz hala masadadır. Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarının cepheleşmek yerine işbirliğine vesile olması bizlerin elindedir. Komşumuz Yunanistan'la son dönemde yakaladığımız ivmeden memnuniyet duyuyoruz. Müttefikimiz ABD ve Avrupa Birliği ile de olumlu gündem çerçevesinde işbirliğimizi güçlendirmek istiyoruz. Müslümanlarla birlikte Musevi ve Hristiyanların da kutsal mekanlarına ev sahipliği yapan Kudüs'ün asli kimliğinin korunarak tarihte olduğu gibi bugün de selam yurdu olması için gayret gösteriyoruz. Salgınla birlikte vahim hal alan İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığı ve kültürel ırkçılıkla mücadelede en ön safta yer alıyoruz" ifadelerine yer verdi.

Diğer Haberler

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Diğer Haberler