MUHAMMED SEFA RUMELİ

BOSNALI BİR MELÂMÎ ŞAİR: ABDULLAH BOSNEVÎ

BOSNALI BİR MELÂMÎ ŞAİR: ABDULLAH BOSNEVÎ

On yedinci yüzyıl Osmanlı Dönemi şair ve mutasavvıfları arasında müstesna bir yere sahip olan  Abdullah bin Muhammed,  1584/H.992 yılında  Bosna’da dünyaya gelmiştir.

Daha çok Abdullah Bosnevî olarak bilinen sûfi şairin tam olarak adı, Abdullah Abdî b. Muhammed er-Rûmî el-Bayramî olup  eserlerinde Abdî, Rumî veGaibî mahlaslarını da kullandığı bilinmektedir.

Keskin zekası ve yüksek algılama kapasitesi sayesinde yaşıtlarından her daim bir adım önde olan Bosnevî,  ilk  eğitimini Bosna’da tamamladıktan sonra   İstanbul’a gitmişve burada  dönemin kıymetli alimlerinden felsefe, kelâm, akâid ve tasavvuf dersleri de almıştır.

Bosnalı alim, payitahttaki medrese eğitiminibitirince, gerek tasavvufa olan özel ilgisi gerekse  İstanbul’un siyasi ve içtimai atmosferinden uzaklaşma isteği nedeniyle bir ilim ve kültür merkezi olan Bursa’ya gitmiştir.

Bursa’dakaldığı müddetçe birçok mutasavvıf ile görüşen Abdullah Bosnevî, dilefgar gönlünüBayrâmî Melâmîleri arasında büyük bir saygı gören, Bıçakçı Ömer Dede'nin halifesiŞeyh Hasan Kabâdûz Efendi'ye kaptırmıştır.

Şeyh Kabâdûz Efendi ile alakalı  olarak elimizde fazla malûmat olmamakla beraber terzilik yaparak geçimini sağladığı, mesleğinden dolayı kendisine Kabâdûz lakabının verildiği kaynaklarda yer almaktadır.

Mürşidi Hasan Kabâdûz Efendi’nin manevi rehberliğinde, seyr-ü sülûk yolculuğuna çıkarak âlem-i ruhanîde büyük mertebeler kateden Abdullah Bosnevî, ayrıca Halvetî meşâyihinden Şeyh Abdülmecid Halvetî’den de feyz almıştır.

Gerçekleştirdiği ilk hac ziyaretinden sonra  Osmanlı ile Avusturya arasında yapılan Rusçuk Savaşı’na (1594/H.1003) da katılan Bosnevî,  Şeyh Kabâdûz Efendi’nin vefatının ardından daha çok şerh ve telif çalışmalarına yoğunlaşmış ve birbirinden değerli eserler kaleme almıştır. Özellikle Muhyiddin İbnü’l Arabî’nin Fusûsu’l Hikem eserine yazdığıTecelliyâtü Arâisi’n-Nusûs fî Manassâti Hikemi’l-Fusûs isimli şerh ve hâşiye türündeki kitabı, İslam tasavvufu  düşünce tarihi açısından büyük önem arz etmektedir.

Abdullah Bosnevî,Fusû’sul-Hikem şerhini iki defa neşretmek zorunda kalmıştır. İlk nüshayı 1610/ H.1019,  ikinci nüshayı ise 1612/ H.1021 tarihinde kaleme almıştır. Şerhini, Arap alimlerden gelen yoğun talep üzerine Arapça olarak da neşretmiştir. Tasavvuf yolunda belli mertebelere ulaşamamış, idrak yeteneği zayıf kişilerin Fusûs şerhini okumasını istememiştir. Ayrıca bu kıymetli çalışma, yazarın Şârihu’l-Fusûs olarak tanınmasını da sağlamıştır

On iki babdan oluşan Fusûsneşri, vahdet-i vücûd düşüncesinin temel ıstılahlarını ele alması yönüyle Muhyiddin İbnü’l Arabî’ye intisap etmiş Ekberîyye tarikatı arasında, temel kaynak olarak kabul edilmiştir. Eserde, hatm-i velâyet, gayb-ı mutlak, a‘yân-ı sâbite, hazarât-ı hams, nübüvvet, velâyet, ilm-i zâhir, ilm-i bâtın, mahabbet, hakîkat-i Muhammediyye, mürşid-i kâmil gibi tasavvufun en çetin konuları ele alınmıştır.

Fusû’sul-Hikem şerhinin bir diğer önemli özelliği ise yazı dilidir. Ünlü müellif, Kur’ân-ı Kerîm’in lisanının, vahyin ilk muhataplarının dilinde olmasını:Bir yazar, yaşadığı toplumun lisanını kullanarak eserler kaleme almalıdır.”olarak yorumlamış, bu nedenle deşerhini Türkçe kaleme almıştır.

Şair Bosnevî’nin fikri tekâmülünde, Halvetiyye tarikatının  Şemsiyye koluna müntesip Şeyh  Abdülmecîd-i Sivâsî’nin de katkısı olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Ömrünün son demlerine doğru, bir kez daha Hac yolculuğa çıkan büyük alim, Mısır’a uğradıktan sonra   Hicaz’a geçmiştir.Yaptığı ziyaretler sırasında, birçok ilim ve devlet adamıyla da görüşme fırsatı elde etmiştir.Bu sayedeArap coğrafyasındaki tanınırlığı daha da artmıştır. Orta dönem Melamîlîk anlayışının, Araplar arasında yaygınlaşmasında da  etkili bir isim olmuştur.

Dönüş yolunda Şam’a da geçen alim, Muhyiddin İbnü’l Arabî’nin (Ö.1240/H.638)  türbesine yakın bir bölgeye yerleşerekbir süre münzevi bir hayat  sürmüştür.

Meftunu olduğu İbnü’l Arabî’nin manevi huzurundan büyük bir hicranve müteessirle ayrılan Abdullah Bosnevî, bir nebze de olsa  teselliyi, türbesi Konya’da bulunan ve Arabî’nin en kıdemli öğrencilerinden sayılan Sadreddîn Konevî’nin manevi huzurunda bulabilmiştir. Nitekim eserlerinde, Konevî’nin düşüncelerinden oldukça etkilendiği açıkça görülmektedir.

Bosnevî, Konya’da ilmi faaliyetlerine daha da hız vererek kelâm, fıkıh, tefsir ve tasavvuf alanında  çok önemli eserler kaleme almıştır. Ayrıca Mevlevîlerle kurduğu yakın ilişki, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin öğretilerini daha yakından tanımasını sağlamıştır. Bazı araştırmacılar,mutasavvıf yazarın Melâmîliğin yanında Mevlevîliği de benimsediğini, bu nedenle Rumî nisbesini kullandığını iddia etmektedir.

Zamanla sağlığı iyice bozulan Bosnalı şarih,1644 (H.1054) yılında Konya’da vefat etmiş ve üstadı/pîri olarak gördüğü  Sadreddîn Konevî’nin (Ö.1274/673) kabrinin yakınına defnedilmiştir. Kimi rivayetlerde, kabir taşına “Hâzâ kabrü garibillâhi fî ardihi ve semaihi Abdullah el-Bonevî er-Rûmî el-Bayramî (Bu, yerde ve gökte Allah’ın garibi Abdullah el-Bosnevî, er-Rûmî, el- Bayrâmî’nin kabridir.)” yazılmasını vasiyet ettiği bildirilmektedir.

***

Abdullah Bosnevî, İslam kültürünün Balkanlarda yayılmasında mühim bir rol oynayan fikirleriyle yaşadığı döneme damga vurmuş örnek bir münevverdir. Yazmış olduğu eserler, sadece Balkanlarda değil tüm İslam coğrafyasında  birçok kişiyi derinden etkilemiştir. Bilhassa, Melâmî düşüncesinin Şam ve Mısır gibi İslam dünyasının önemli merkezlerinde tanınmasına  büyük katkı sağlamıştır.

İslam tasavvuf felsefesinin en önemli kaynakları arasında gösterilen Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’nin Fusûsu’l Hikem isimli eserini tercüme ve şerh ederek, İbnü’l-Arabî düşüncesinin daha rahat anlaşılabilmesini sağlamıştır. Özellikle tasavvufun vahdet-i vücûd, tenzih ve teşbih gibi anlaşılması oldukça zor soyut konularını, daha yalınbir şekilde ele almıştır. Her ne kadar kendisine ait bir tefsir kitabı bulunmasa da Kur’an-ı Kerim’in bazı ayetlerini, tasavvuf perspektifinden açıklamaya çalışmış; bu yönüyle de İşârî/Sûfi tefsir ekolünün önemli temsilcileri arasında  yer almıştır.

Bosnevî'nin, ilmi yönü kadar edebi kişiliği de oldukça zengindir. İnanç ve düşüncelerini sanatsal bir dilletopluma aktarabilmesi, muhatapları üzerinde büyük bir etki oluşturmuştur. Birçok şiir şerhinin yanında kendisine ait beyitleri de bulunmaktadır. Beyitlerinde Allah, peygamber, muhabbet-î ilâhî ve insan  sevgisi ön plana çıkmaktadır.

Bir gül-i ruhsârın oldum cân ile efkendesi
Zâr ider bülbül misâli dil anın giryendesi
.

Haste-i aşkım bu gün ey şehlerin şeh-bendesi
Bu firâş-ı mihnet içre kalmışım dil-bestesi
Ben gibi var mı cihânda olmaya hiç kimsesi
Gel yetiş imdadıma ey kimsesizler kimsesi
.
Bosnavî’yim kemterîyim şâh-velâyet gel yetiş
Dest-i gamda kalmışım tâc-ı saâdet gel yetiş.

Arap ve Fars dillerine olan vukûfiyeti nedeniyle bu lisanlarda  da eserler yazmıştır.
 

Aynı zamanda başarılı bir müderris de olan Bosnevî, çok sayıda öğrenci yetiştirmiştir. Talebeleri/halifeleri arasında Şeyh Garsüddîn el-Halîlî, Muhammed Mirza ed Dımeşkî, Muhammed Mekkiyy-ül-Medenî, Seyyid Muhammed bin Ebî Bekr el Ukûd  ön plana çıkan isimlerdir.

Bosnalı şârih,sadece İbnü’l-Arabîile alakalı  çalışmalar yapmamıştır. Cüneyd-i Bağdâdî ve Sehl et-Tüsterî gibi önemli sufilerin sözlerini ve görüşlerini yorumlayan çok sayıda telife de imza atmıştır. Ayrıca  klasik Türk edebiyatında önemli yer tutan  münâcât türünde eserlerde kaleme almıştır.

Edebiyatımızda manzum ve mensur olarak yazılan münâcâtlar, genellikle manzum türünde yazılmış olup mensur türündeki örnekleri çok azdır. Bosnevî’nin Arapça yazdığı müstakil münâcât, mensur şeklinde olmasıyönüyle  de son derece kıymetlidir.

“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Rahîm ve Raûf olan Efendimiz Muhammed’e salat olsun. Bu, yukarıda geçen nurlu bölümlerin 24 özünü içeren ilahî münâcâttır. Güzel sonu ümit ederek münâcâtı bu eserin hâtimesi kıldım.”

Altmışa yakın çalışması bulunan yazarın eserlerindenbazıları şunlardır:

Şerhun ale’l-Füsûsi Muhyiddin Arabî, İbn Fârid’den el-Tâiyye’ye şerh, Garsuddin Hüseyni’den Şerh alâ Nazmi Meratibi Vücûd ve Cebelî, Risaletu fi Tafdili’l-Beşer ale’l-Melek, Risale fi’t-Tarikati’l-Bayramiyye, Kitabu’l-Kurra el-Ruhiyyi’l-Memdud li’l-Edyafi’l-Vâridin min Meratibi’l-Vücûd, Kitabu’l-Mufâdileti’l-Esma beyne Efdale’l-Beşer ve’l-Melâi’l-A’lâ, Kitabun Munteha Mekasidu’l-Kelimât ve Mubteği Teveccehu’t-Taayyunât fi Beyani Ekmeli’n-Neş’et, Ref’u’l-Hicab fi İttisali’l-Besmele bi-Fâtihati’l-Kitab, Kitabu’l-Müsteva el-A’lâ fi’ş-Şerabi’l-Ehalli fi Tefsiri Kavlihi Teala: “Ve kâne arşuhu ale’l-mâi”, Tefsiru Sureti Ve’l-Âdiyât, el-Evbetu fi Beyani’l-Enab ve’t-Tevbe.”

Bu eserlerinin yanı sıra Mevlevîliğe olan yoğun ilgisinin tezahürü olarak,YusufSîneçâk Dede’nin Mesnevî konulu Cezîre-i Mesnevî’ isimli çalışmasını da Türkçe olarak şerh etmiştir.

Mevlevîler içre bir kâmil vücûd
Ârif-i billâh bir sâhib şühûd

Mâ-sivâ âlâyişinden kalbi pâk
Sâdık âşık ismi Yûsuf Sine-çâk”

Klasik Türk edebiyatının velûd şair ve yazarlarından Melâmi alim Abdullah Bosnevî, mana yönü zengin beyitleri ve büyük bir ilmi derinlik isteyen eserleriyle biçare gönüllere neşveve ümit   veren kıymetli bir şârih, mutasavvıf, şair ve alim olarak hayatı boyunca ilmi ve edebi çalışmalarına ara vermeden devam etmiştir.

Özellikle Fusûsşerhi, İslam düşünce tarihine büyük katkılar sağlaması açısından tartışmasız en değerli eseridir.

Merhum Bosnevî'nin asırlara meydan okuyan eserleri, gerek edebi gücü  gerekse muhtevasının ufuk açıcı olması yönüyle günümüzde dahi Müslüman toplumların  fikir ve inanç dünyasına  katkılar sunmaya devam etmektedir.

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri