"BM Salgında Sınıfta Kaldı"

“Suriye’den Yemen’deki insani krizlere, Afrika ve Güney Amerika gibi kırılgan bölgelerdeki gelişmelere kadar her alanda çuvallayan BM, salgın sürecinde bir kez daha sınıfta kaldı”

ANKARA (İHA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Suriye’den Yemen’deki insani krizlere, Afrika ve Güney Amerika gibi kırılgan bölgelerdeki gelişmelere kadar her alanda çuvallayan BM, salgın sürecinde bir kez daha sınıfta kaldı. Salgının varlığını dahi ancak haftalar sonra kabul eden BM, salgınla mücadele için gereken tedbirlerin alınması, ihtiyaçların karşılanması konusunda da hiçbir varlık ortaya koyamadı” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı sonrasında kameraların karşısına geçti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, BM’nin salgında sınıfta kaldığını belirterek, salgınla mücadele için gerekli tedbirlerin alınması konusunda da varlık gösteremediğini söyledi.
 
“Haritalarını kabul ettirmeye çalışanlar diplomasi masasına yaklaşmaya başladı”
Karadeniz ve Akdeniz’de süren çalışmalarla keşfedilecek yeni rezervler ile türk milletinin sevincini artıracaklarını belirten Erdoğan, “Karadeniz’de keşfettiğimiz doğal gaz rezervi, ekonomik büyüklüğü ve moral yönü ile milletimize umut vermiştir. İnşallah Karadeniz ve Akdeniz’de halen süren çalışmalarla keşfedeceğimiz yeni rezervlerle milletimizin sevincini daha da artıracağız. Aynı şekilde, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi yok sayıp, ısrarla kendi tezlerini ve haritalarını kabul ettirmeye çalışanlar diplomasi masasına yaklaşmaya başladı. Güney sınırlarımızı güvenli hale getirmek için yaptığımız harekatları kararlılıkla sürdürüyoruz. Ekonomimiz ikinci çeyrekteki kısmi küçülmenin ardından üçüncü çeyrek için çok güçlü yükseliş mesajları veriyor. Sanayi üretimindeki artış salgına rağmen yıllık yüzde 4,4’ü buldu. OSB’lerdeki elektrik tüketiminin Ağustos ve Eylül aylarında salgın öncesindeki dönemin dahi üzerine çıkması üretimdeki artışın işaretidir” diye konuştu.
Hiç kimsenin ve hiçbir gücün salgının ardından siyasi ve ekonomik olarak yeniden şekillenecek dünyada Türkiye’nin hak ettiği yeri almasını engellemesine izin vermeyeceklerini kaydeden Erdoğan, “Ülkemizin cumhuriyet dönemi boyunca defalarca maruz kaldığımız karanlık senaryolara, ahlaksız oyunlara, sinsi tuzaklara bir kez daha düşmemesi için ne gerekiyorsa yapacağız. Bu tezgahın işlemesi için kullanılan terör örgütlerinde siyasi ve sosyal tetikçilere kadar hiçbir kuklaya aradığı fırsatı sunmayacağız. Darbe ve vesayet eliyle milletimizin değerlerinin çiğnenmesine, zenginliklerinin yağmalanmasına, geleceğinin karartılmasına canımız pahasına da olsa rıza göstermeyeceğiz. Kesintisiz kriz oyunları ile Türkiye’yi ve Türk milletini kendine dar gelen gömleklerin içine hapsederek vaktini ve enerjisini heba edenlere bir kez daha diyoruz ki, başaramayacaksınız. Bunlar da artık eski halin muhal olduğunu önünde sonunda anlayacaklar. Büyük ve güçlü Türkiye’nin ayak sesleri giderek daha yüksek tonda duyulmaya başladıkça ülkemize yıllarca müstemleke gözüyle bakanları telaşları da artıyor. Unutmayın, korkunun ecele faydası yoktur” şeklinde konuştu.
 
“BM, salgın sürecinde bir kez daha sınıfta kaldı”
BM tarihinde ilk defa Türkiye’den bir ismin, Volkan Bozkır’ın Genel Kurul Başkanı olarak görev yapacağını belirten ve Bozkır’a başarılar dileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Şayet salgın sıkıntısı olmasaydı biz de yarın Genel Kurul’da ülkemizi temsil edecek heyetin başında olacaktık. Salgın sebebiyle mesajımızı görüntülü olarak yarın akşam saatlerinde, Türkiye saati ile 16.00’da inşallah yayına gireceğiz ve Genel Kurul’da tüm dünyaya ileteceğiz. Genel Kurul’un öncelikli gündemi hiç şüphesiz salgın olacaktır. Bölgesel ve küresel meselelerde dünyanın en geniş tabanlı bu platformunda konuşulacaktır. Türkiye olarak uzun yıllardır BM Güvenlik Konseyi başta olmak üzere uluslararası platformdaki haksız, adaletsiz ve çarpık yapıyı dünya 5’ten büyüktün diyerek eleştiriyoruz. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının ardından oluşan, küresel dengeler içinde kurulan mevcut yapının artık sürdürülemez olduğu gerçeği yaşanan her hadisede kendini bir kez daha gösteriyor. Bu tespiti ilk yaptığımızda mesafeli duranlar ve hatta karşı duranlar dahi geldiğimiz noktada haklılığımızı kabul etmiştir. Suriye’den Yemen’deki insani krizlere, Afrika ve Güney Amerika gibi kırılgan bölgelerdeki gelişmelere kadar her alanda çuvallayan BM, salgın sürecinde bir kez daha sınıfta kaldı. Salgının varlığını dahi ancak haftalar sonra kabul eden BM, salgınla mücadele için gereken tedbirlerin alınması, ihtiyaçların karşılanması konusunda da hiçbir varlık ortaya koyamadı. Türkiye tek başına 146 ülkeye tıbbi malzeme desteği vererek el uzatırken, BM’nin bu şekilde etkisiz kalması tespitimizin doğruluğunu bir kez daha teyit etti. Üstelik biz yaptığımız yardımları, verdiğimiz destekleri her hangi bir siyasi veya diplomatik çıkar gayesi ile yapmadık. Medeniyetimizin mazluma ve mağdura yardımı tavsiyesi doğrultusunda gerçekleştirdiğimiz bu faaliyetleri zaten her alanda yürüten bir ülkeyiz. Türkiye böyle bir ülke. Sömürgeci ve soykırımcı bir geçmişe sahip olan batı, kaşıkla verip kepçeyle alma alışkanlığı sebebiyle Türkiye’nin bu hasbi yaklaşımını anlamakta zorlanıyor. Tıpkı terör örgütleri ile mücadelede, tıpkı darbeye direnmede, tıpkı sığınmacılara sahip çıkmada olduğu gibi sağlık alanındaki bu dayanışmada da dünyaya örnek olmaktan memnuniyet duyuyoruz. Suriye’de, Libya’da, Yemen’de ve hala devam eden pek çok insani krizde riyakarlığını, ilkesizliğini, çıkarcılığını ispatlayan ülkelerin dünyaya hak ve adalet dağıtamayacağını burada bir kez daha tekrarlıyoruz. Ermenistan’ın, Azerbaycan topraklarına yönelik saldırılarını önlemek için kayda değer adım atılmıyor olması bunun örneklerinden biridir. Suriye’de ülkemize verilip tutulmayan sözlere karşı, mutabakatlarımızda zaten var olan hareket tarzlarını hayata geçirmeye çalışıyoruz. Salgın karşısındaki çaresizlikleri, gelişmiş ülkelerin hazırlıksız yakalandıkları bir krizde kendilerine bile hayırlarının olmayacağını göstermiştir. Kıbrıs ve Doğu Akdeniz sorununda birkaç ülkenin çıkarını koruma uğruna tarihi gerçeklere, uluslararası anlaşmalara, teamüllere, gözle görülen hakikatlere sırtlarını dönenlerin dünyaya söyleyecek sözü kalmaz. Sırf Türkiye’ye olan husumetlerinden dolayı bölgemizin ve dünyanın dengelerini alt üst etmeye kalkanlar kendi sonlarını kendi elleri ile hazırlıyorlar. Artık hükmü kalmamış, fiiliyatta geçerliliği olmayan, kendi siyasi ve toplumsal gerçekliklerine de aykırı vehimleriyle nara atanların yaptıkları, mezarlık yanından geçerken ıslık çalanların psikolojisiyle aynıdır. Türkiye, bugüne kadar söylediği her sözün de, yaptığı her fiilin de bedelini ödemiş bir ülkedir. Milletimiz bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da gireceği mücadelelerde ortaya çıkacak sonuçları bilmekte ve direncini ona göre geliştirmektedir. Bu topraklarda bin yıldır kendini sürekli yenileyerek, kökünü derinleştirip, genişleterek yaşayan ulu çınar bir kez daha uyanmış ve harekete geçmiştir. Karşımızda diklenenler ise tıpkı içten çürüyen ağaçlar gibi çıkacak ilk fırtınada yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olan kabuktan ibaret birer kütük gibidir. Kıbrıs’ta, Akdeniz’de, Ege’de ve ihtilafa konu hiçbir yerde biz kimsenin hakkına, hukukuna, onuruna el uzatmıyoruz. Sadece kendi hakkımıza, hukukumuza, kazanımlarımıza saygı gösterilmesini istiyoruz. Bu ülkelerin halklarını gerçekleri öğrenmeye ve ona göre tutum takınmaya davet ediyoruz. Gerilimden ve husumetten beslenen bir avut muhterisin siyasi ve ekonomik kazanç için ülkelerini felakete sürüklemelerini biz de istemeyiz. Yaşamayı ve yaşatmayı dünyaya bakışının merkezine yerleştirmiş bir ülke olarak bugün de barışı, huzuru, herkes için refahı arzu ediyoruz. 83 milyon nüfusu ve 780 bin kilometrekare toprağı olan bir ülkeye karşı yürütülmeye çalışılan, ‘her şey benim olsun, sen verdiğime razı ol’ dayatması ne gerçekçidir, ne de mümkündür. Biz ortada diyalogla, müzakereyle, anlaşma ile çözülemeyecek hiçbir mesele olmadığına inanıyoruz. Tabi, bu yaklaşım hakkaniyete ve hakikatlere uygun tekliflerle karşımıza gelinmesi şartıyla geçerlidir. Aksi taktirde ataların, ‘pilavdan dönenin kaşığı kırılsın’ dedikleri gibi biz de hiçbir mücadeleden kaçınmayız. Bu söylediklerimizin kuru bir retorik olmadığını ispata, bırakınız 2 bin yıllık devlet geçmişimizi, coğrafyamızdaki bin yıllık serencamımızı, sadece son dönemdeki mücadelelerimiz dahi yeterlidir” açıklamasında bulundu.

Diğer Haberler

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Diğer Haberler