- 20 Kasım 2024 - KÖTÜLÜĞÜN REKLAMI
- 31 Temmuz 2024 - İÇ SESİMİZ
- 24 Aralık 2023 - YER ÜSTÜ HAZİNELERİMİZ!
- 14 Haziran 2023 - Kürt Meselesi -2-
- 01 Mayıs 2023 - Kürt Meselesi Nedir? Ne Değildir? (1)
- 20 Aralık 2022 - Kayseri’de Yaşayan Bir Bilge; Ali Biraderoğlu
- 15 Kasım 2022 - Sokak Yazıları
- 24 Mayıs 2022 - Kuzey Kıbrıs'ta Neler Oluyor ?
- 14 Nisan 2022 - Transhümanizm Yazıları -3- (Eleştiri-Özeleştiri)
- 20 Mart 2022 - Transhumanizm Yazıları -2-
- 01 Şubat 2022 - Siyasal Fitne Ateşi ve Bizim İmtihanımız
- 31 Aralık 2021 - Transhümanizm Yazıları -1-
- 02 Aralık 2021 - Sanatçı Muhalifliği Üzerine

İLYAS HAN ŞAHİN
-YENİ- NEDEN? (ÖZLEŞTİRİ YAZISI) -1-
NEDEN? (ÖZLEŞTİRİ YAZISI) 1
Dünya tarihi içerisinde özellikle son yüz yılın bir panoramasını yapsak. En çok savaş olan, en çok acı çeken, en çok zulmün ve pek çok tutarsızlığın yaşandığı ülkeler hangileridir?
Günümüze de güncelleyelim. Sadece yüz yılın değil son 10 yılın ya da son beş yıl.. Hiç fark etmiyor. Tarih skalası içerisinde aslında son üçyüz yıldır kan, acı ve gözyaşının en çok olduğu bölgelerin en bariz ortak özelliği İslam beldeleri, müslüman halkların olduğu yerler buralar. Dışardan müdahaleler, savaşlar, darbeler, mezhep ayrılıkları, iç savaşlar, göçler… Hayat hakkına doğrudan yönelik bu saldırıların hedefi genelde müslüman ülkelerdir. Bu Hristiyan-Müslüman çatışması halindeyken son elli yılda emparyalizm, ırkçılık ve bölgesel sorunlar aralarına katıldığı pek çok enstrümanın kullanıldığı küfür ehlinin saldırları. Müslüman dünya genellikle savunma durumunda hep. Bunun sebebi ekonomik, sosyal ya da siyasal sebeplerden kaynaklanıyor.
Hızlı bakalım. Afrika’da savaşın eksik olmadığı ülkeler, ortadoğuda her ne kadar doğal kaynak zengini olsalar da Arap devletlerindeki dikdatör yapılar, İsrail terör devletinin faaliyetleri, Türkistan’da SSCB dağılmasından sonra Rus kontrolünden kurtulamayan Türk devletleri, Afganistan zaten malumunuz, Pakistan Hindistan’la Keşmir sorunu ve bitmek tükenmek bilmeyen iç sorunları, Myanmar, Doğu Türkistan’daki zulümler ise hiç dinmemiş. Ekmeğini kana doğramış bir coğrafya. Malezya ve Endonezya şu an için yazımızın kapsamı dışında özellikle o bölgeler ile ilgi bir yazımız olacak. İslam dünyası geri durumda.
Müslümanlar arasında ırkçılık belası yüksek oranda. Fars, Arap ve Türk yapılar yüz yıldır içten içe ırka dayalı bir ayrılık içerisindeler. Haritalar strateji gereği çizilerek her an bölgelerde yapay sorunlar çıkarılmaya gebe alanlar oluşturulmuş. Türkler Kürtlerle, Farslar Türklerle (Azeriler) mezhep açısından Araplarla, Araplar Türklerle ve Farslarla tarihi sorunlar yaşamaktalar. Sorunları gündeme getirip çözüm bulmak ve birlikte hareket etmek konusunda Türkiye dışında yapıcı adım atan ve öncülük eden devlet yok. Tarihi genlerinden kaynaklanan liderliğini son 20 yılda iyice öne çıkaran Türkiye bölgede her geçen gün daha önemli hale geliyor. 20 sene önceki tüm yönünü batıya çevirerek İslam dünyasından kopmuş, ticari ve sosyal ve sanayi alanlarda kendini kapatmış, batı tarafından da çok değer verilmemiş, ABD stratejik dostu olmanın her türlü tavizini ermiş içerde pkk ya bütün mesaisini veren bir devletti. Ancak son yirmi yılda pek çok gelişmelere sahne olmuş bölgesel liderliğini dünyaya kabul ettirmiş önemli bin fakraktör haline gelmiştir. Bunlar hepimizin az çok bildiği şeyler diyebilirsiniz ama ben yeniden hatırlatmakta fayda görüyorum.
Hiçbir şey bir anda olmuyor. İktidarken muktedir olabilmek için belki tavizlerde veriliyor. Ancak giderek sekülerleşen bir islam dünyasında bir türlü beklenen birlik ve beraberlik sağlanamıyor. Arap diktatörlükler, mezhepçi Fars düşüncesi, vizyonsuz yöneticiler ve eğitimsiz bırakılmış halklar. Bunun yanında bilimsel gelişmelere karşı neden islam dünyası bu kadar geri? Neden hak, hukuk gibi konular İslam’ın temel vaadleriyken bizim dünyamızda değersizdir. 80 ve 90’ların kötü eğitim sistemleri ile donatılmış köşe dönmeci kapitalizmi yücelten ekonomik sistem. Manevi dünyaları beslenmemiş milyonlarca çocuğun mezun olduğu bu sistem meyvelerini birkaç kuşak daha verecek. Türkiye ne zaman kendi içindeki ideolojik politik çatışmaları azaltmışsa o zaman ilerlediğini de görüyoruz.
Toplum enerjisini nereye harcıyorsa harcanılan alanda kazanmış ya da kaybetmişiz. Sağ-sol çatışmaları, laik antilaik bölünmeler gibi köklü sorunlar ülkeye yıllarını kaybettirmiş ve insan kaynaklarını adeta telef ederek ülkeyi geri bırakmıştır. Savaştan yeni çıkmış gazi bir milletin bilimsel ve ekonomik atılımlarla ileri gitmesi beklenirken sakal, sarık, ezan gibi değerlerle uğraşılması, dindar insanların sürekli dışlanarak devlete küstürülmesi, batılılaşmayı kafada değil de elbise ve eğlence yaşam gibi alakasız alanlarda taklitten öteye geçememe ülkeye çok uzun yıllar kaybettirmiş, acılar yaşatmıştır.
Ekonomik atılımlar Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılmış ve insanımız devletinin yanında oluştur. Ancak insanımızın savaşlarda temel motivasyonu olan inancının giderek değersizleştirme politikaları, islami değerlerden vaz geçilme tekliflerine kadar varmış bu durum ise insanımızı devletine küstürmüştür. Uğruna şehit oldukları, gazi oldukları devletlerinin kendilerine üvey evlat muamelesi yapması özellikle tek parti devrindeki uygulamalar maalesef savaştan çıkmış milletimizi ezmiş ve küstürmüştür.
2.Dünya Savaşı sonrasındaki gelişmeler, tek parti, ideolojik devlet yönetimi, milli ve manevi değerlerin önemsizleştirilmeye çalışılması seküler ve gayesiz bir nesli karşımıza çıkarmıştır. 60 ve 70’li yıllar bu nesilleri sol sosyalist düşünceye karşı meraka sevketmiştir.
Vahşi kapitalizmin pençesinden kaçarken tutarsız sosyalizmin çukuruna düşen pek çok gencimiz bomboş yere sağ-sol çatışmaları ile enerjini heba, ülkeyi vahşi batıya çeviren kurtarılmış alanlar ucubeliğiyle kardeş kardeşi öldürmüştür. Bilim ve gelişmenin en önemli mekânı üniversitelerde hocalarda dahil ideolojik kutuplaşmalar ve kavgalar had safhaya ulaşmış adam kayırmacılık ideolojik kılıflarla ülkeyi geriye düşürmüştür.
80’li yıllar ise askeri darbe ile başlamış ülke yine yıllarını kaybederek darbeler ve ideolojiler çöplüğü haline getirilmiştir. Asker devletin kurucu asli bekçisi ve kollayıcısı vazifesini acımasızca yerine getirmiştir. Askeri müdahale sonucunda yeni gelen yönetim ilk iş olarak Yunanistan’ın Nato üyeliğine olur diyerek görevini yapmış ve aferin almıştır.
Ülke yine yıllarca geriye gidecek darbenin faturasını yine millet ödeyecektir. 90’lı yıllar ise faili meçhul (!) cinayetler, pkk mücadele ve ekonomik kaos ile devam ederken herkesi şaşırtan bir gelişme ile dindar insanların yerelde belediyeleri almaları ve gerçektende işlerini hakkıyla ve düzgün yapmaları ve giderek milletin nezdinde kabul görmeleri olacaktır.
Prof. Necmettin Erbakan ve arkadaşları ülkede berbat devam eden belediyeciliği düzetmiş milletin takdirini kazanmıştır. Bu kısa sürede en yüksek oy oranına ulaşılması ve seçimlerde ilk sırada yer alması ile sonuçlanacaktı. Ve ardından kurulan koalisyon neticesinde garip bir şekilde ülkede ekonomik dengeler düzelmeye başlamış, pek çok çalışan yüzde yüze aran maaş zamlarıyla hem şaşırmış hem sevinmiştir. Faiz lobilerine, çıkar gruplarına ve elit ihalecilere hükümet artık avanta ermeyince ekonomi baronları devreye girerek inançlı bir hükümet istemediklerini gerici, yobaz bir hükümetle karşı karşıya kaldıklarını yüksek sesle dile getirerek askeri yapıyı da müdahale etmeye zorlamıştır. Gazeteler her gün yalan yanlış manşetlerle, tv’ler namaz kılan gençleri korku müzikleri eşliğinde sunarak devletin harekete geçmesini yoksa dindarların şeriat ilan edeceklerini bağırmışlardır. 28 Şubat gibi ülkenin utanç verici bir gününü yaşayacaklar ve devlet gecelik faizlerle, batan bankalarla milyarlarca dolar dolandırılırken milletin dikkati inançlı insanların hayatlarını eleştirmeye çekilecektir.
Cambazı gösterip milletin cebinden parasını, gönlünden inancını çalmaya çalışan 28 Şubatçı zihniyet ülkeyi bir kaosa ve ağır ekonomik krize düşürecektir. Ellerinde kadehleri ile marşlar söyleyerek silah zoruyla kazandıkları iktidarları şahsiyeti zayıf korkak ama herşeyin farkında olan birilerine bırakacak ve onlarda ülkeyi milyarlarca borca sürükleyerek gericilikten kurtaracaklardır(!) Ve 2000’li yıllar…
Devamı sonraki yazımızda…
Henüz Yorum yok