HAŞİM AKIN

-YENİ- ÇAĞDAŞ ZÜLBİCÂDEYN

ÇAĞDAŞ ZÜLBİCÂDEYN

Müzeyne kabilesine mensup bir gençti. İslâm’a girmeden önceki ismi Abdüluzzâ idi, Hz. Peygamber (s.av) bu ismi Abdullah olarak değiştirdi. Resûl-i Ekrem ona Zülbicâdeyn diye hitap ettiğinden bu lakapla tanınmıştır.

Küçük yaşta iken babası hiçbir şey bırakmadan ölünce varlıklı bir kişi olan amcasının himayesinde büyüdü; onun sayesinde mal sahibi oldu. Resûlullah’ın (s.a.v) Medine’ye hicret etmesi üzerine İslâm’a büyük ilgi duydu, fakat amcası buna karşı çıktığından Müslümanlığı ilana cesaret edemedi. Nihayet bir gün amcasından Müslüman olmak için izin istedi. Bu isteğine karşı gelen amcası, böyle bir şey yaptığı takdirde sırtındaki elbiseye varıncaya kadar her şeyini elinden alacağını söyledi. Buna rağmen o, taşa tapmayı bırakacağını ve Hz. Muhammed’e tâbi olacağını söyleyerek amcasının verdiği her şeyi iade etti.

Resûl-i Ekrem’in yanına gitmek için giyeceği bir elbisesi kalmadığından annesi ona “bicâd” denilen bir kumaşı (veya bir kilimi) ikiye bölerek bir tür elbise yaptı. Medine’ye varınca geceyi Mescid-i Nebevî’de geçirdi ve sabah namazında kıyafetiyle Resûl-i Ekrem’in dikkatini çekti. Hz. Peygamber de “Sen Abdullah Zülbicâdeyn’sin” dedi. Ardından o günden itibaren sahabe arasında bu lakapla tanındı.

Zülbicâdeyn Tebük Gazvesi sırasında hummaya yakalandı ve bir gece şehit oldu. Cenaze namazı Resûlullah (s.a.v) tarafından o gece kıldırıldıktan sonra yakılan bir ateşin ışığında defnedildi. Resûl-i Ekrem (s.a.v) kabrinin geniş tutulmasını ve naaşının hırpalanmadan taşınmasını emretti; ardından bizzat kabrine inerek Hz. Ebû Bekir ve Ömer’in yardımıyla naaşı alıp kabre koydu. Defin işlemi tamamlandıktan sonra Resûlullah kıbleye döndü ve ellerini kaldırarak, “Allah’ım! Ben ondan razıyım, sen de razı ol!” diye dua etti. Olayı izleyen Abdullah b. Mesut, (r.a) “Bu manzara karşısında Zü’l-Bicâdeyn’e gıpta ettim. O an: ‘Keşke bu kabrin sâhibi ben olaydım! Ne olurdu oraya bu iltifatla ile gömülen ben olsaydım!’ Diye çok arzu ettim”  demiştir.

***

Yukarıda adı geçen, benim de gıptayla baktığım sahabeyi niçin mi hatırladım? Dünyanın büyük bir sessizliğe gömüldüğü, ölü taklidi yapmayı tercih ettiği bir dönemi yaşıyoruz. İnsanlar ellerinde var olan küçük menfaatleri kaybetmekten korkuyorlar. Bu korku özel sohbetlerde Filistin'e, Gazze'ye, mazlum coğrafyalara gözyaşı döktürürken dışarıda / sosyal hayatta suspus hale getiriyor. İçimizdeki güzel duygular bizi kurtarır mı bilemem ama mazlumların işine yaramıyor.

Tüm bu suskunlukların gölgesinde dünyanın bir yerinde bir başka yiğit çıkıyor ortaya. Yiğidin Allah'ın kendisini erkek cinsiyeti ile yarattığı insanların arasından çıkması önemli midir? Bazen sizin beklentiniz gibi olması mümkünken bazen de bayan olarak yaratılmış ama delikanlılığın ve yiğitliği en harika örneğini gösterenlerden çıkar.

 Amerika'da Bill Gates’in de içinde bulunduğu Microsoft'un toplantısı var. Yapay zekâ konusunda eriştikleri becerinin kutlaması. Bunu insanlık için nasıl da güzel kullandıklarına dair övgülerle kendi kendilerini avutacaklar. İşte burada Ibtihal Aboussadsahneye çıkıp var gücüyle bağırıyor. Elindeki kefiyeyi fırlatarak tüm engellemelere rağmen tek başına zulme ve zalimlerin her türlü destekçisine parmak sallayıp görevini tamamlıyor. Bu videoyu hepiniz izlediniz. Bu kardeşiniz defalarca izledi. Özenerek, özlemle ve içimden bir şeyler kopararak gitti her defasında.

                Sahnede iki figür vardı. Birisi Suriye asıllı Mustafa. O da bir Müslüman olmalı. Ama para karşılığı çalıştığı şirketin yapay zekâ ile Filistin'de ürettiği silahları övebilecek bir karakter. Kendisine yapılan o eleştirilerden sonra içinden neler geçmiştir bunu bilemem. Onun hesabı kendisi ile rabbi arasında. İlgili videodaki kısa süre görülen yüzünden çok da rahat olmadığı anlaşılıyor. Gerçekler onu da -en azından kısa süreliğine bile olsa- rahatsız edecek. Lakin çok da problemli bir durum görmemiş olmalı ki işine devam etti.

Asıl kahraman diğer Müslüman bir hanım. Baktığınızda her yerinden iffetin aktığı bir hanımefendi. Tek başına dünyanın devine parmak sallıyor ve gerçekleri haykırıyor. Elbette sonunda beklenen oluyor ve işten kovuluyor. Yaptığı kahramanlığın neticesinde gördüğü muameleye pişmanlık duyduğunu da sanmam…  Bir çırpıda binlerce dolar maaş aldığı şirketteki kariyerlerini elinin tersiyle silip atan ve Mü’min onurunu koruyan bir Hanımefendiyi gördük. Bunu görünce de Allah resulü’ nün (s.a.v) hayatında önemli bir yeri olan Tebuk seferinde tek şehit olarak bizzat Nebiyyi Muhterem tarafından elleriyle toprağa verilen Zülbicâdeyn (r.a) isimli sahabeyi hatırladım.

Hani o şanlı ve şanslı sahabenin kimseye nasip olmayan özel bir elle defnine şahit olan Abdullah b. Mesut, (r.a) hayranlığını ifade etmişti ya… “Keşke oraya bu iltifatla ile gömülen ben olsaydım” diye yıllarca içinden geçirmişti ya… Kardeşim! İnan şimdi kazandığın parada gözüm yok. Ama Allah’ın zatı yanında ve onu seven kulları nezdinde kazandığın muhabbeti kıskanıyorum... Yiğitliğini, dünyayı ellerinin tersiyle itişindeki asaleti, dünya malına gösterdiğin müstağni tavrı kıskanıyorum kardeşim…  

               Anladım ki sahabe-i kiramın her biri ayrı bir yıldızdır. Çağdaş Zülbicâdeyn’i de görmek varmış.

               Allah’ım sen bizleri affeyle… Sadece başkalarının cesaretiyle övündüğümüz ve korkaklığa mahkûm olduğumuz için de bize azap ve gazabını verme…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri