“Hukuk Dışı Dijitalleşmenin Bizi Götüreceği Yer Faşizmdir”

- “Hiçbir denetimin olmadığı, keyfiliklere açık, hukukun dışında bir alan olarak algılandığında dijitalleşmenin bizi götüreceği yer, faşizmdir”

ANKARA (İHA) - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Hiçbir denetimin olmadığı, keyfiliklere açık, hukukun dışında bir alan olarak algılandığında dijitalleşmenin bizi götüreceği yer, faşizmdir. ‘Sınırsız özgürlük’ başlığı altında tamamen denetimsiz bir alan oluşturularak, yeni mağduriyetlerin oluşmasına sebebiyet veriliyor” dedi.
“Salgın Sonrası Dünya’da Uluslararası Düzen ve Değişen Dinamikler” temasıyla düzenlenen TRT World Forum’a videokonferans sistemi ile katılan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, korona virüs salgınının insan hayatının her alanında derin izler bıraktığını, salgınla beraber ikili ilişkilerde, ekonomide, alışveriş yöntemlerinde ve daha birçok alanda köklü değişiklikler yapmak zorunda kalındığını söyledi.
Medya, siyaset ve uluslararası ilişkilerin de bu değişim dalgasından etkilendiğini ifade eden Erdoğan, bir süredir yükselmekte olan yeni medya araçlarının, salgının ortaya çıkardığı tabloda daha da yaygınlık kazandığının altını çizdi.
Ticaretin yanı sıra basında da dijitalleşmenin öne çıkmaya başladığını söyleyen Erdoğan, “Geleneksel medyanın etkisini tamamen yitirdiğini elbette söyleyemeyiz; ancak yeni bir gerçeklikle karşı karşıya olduğumuzu da inkâr edemeyiz. İşin uzmanları tarafından TRT World Forum’da yapılacak tartışmaların bu noktada bizlere yeni ufuklar çizeceğine inanıyorum. Bir siyasetçi olarak burada bir hususu vurgulamak istiyorum. Hayattaki her şey gibi teknoloji de insan hayatını kolaylaştırmak için vardır. İnsanı maddi ve manevi varlığıyla bir bütün olarak gören dijitalleşme, hepimiz için hayırlı neticeleri beraberinde getirecektir. Ancak hiçbir denetimin olmadığı, keyfiliklere açık, hukukun dışında bir alan olarak algılandığında dijitalleşmenin bizi götüreceği yer, faşizmdir. Bunun için dijitalleşme, özgürlüğün alanını genişletirken yeni adaletsizliklere, yeni haksızlıklara, yeni ötekileştirmelere yol açmamalıdır. Son yıllarda sosyal medya platformlarının kullanımının yaygınlaşmasıyla, maalesef bu konuda çok ciddi sorunlar yaşanıyor. ‘Sınırsız özgürlük’ başlığı altında tamamen denetimsiz bir alan oluşturularak, yeni mağduriyetlerin oluşmasına sebebiyet veriliyor. Kimi zaman mevcut hukuk düzeninin bile yetersiz kaldığı bu durum, ‘siber zorbalık’ başta olmak üzere psikolojik ve sosyal sorunlara kapı aralıyor. Mağdurlar, çoğu kez şikayetlerini ulaştırabilecekleri ne bir muhatap, ne de haklarını arayabilecekleri hukuki bir mecra bulabiliyor. Kötülük yapanın, suç işleyenin yanına kâr kaldığı bir düzenin adı özgürlük olamaz” diye konuştu.
Sosyal medya platformlarının, artan mağduriyetleri önleyecek bir çabanın içine dahi girmemesinin meselenin bir başka boyutu olduğunu vurgulayan Erdoğan, “Devletlerin vatandaşlarını koruma gayesiyle attığı iyi niyetli adımlar ise hemen ‘özgürlüklere müdahale’ parantezine alınarak, akim bırakılmaya çalışılmaktadır. Türkiye olarak bir süredir bu konuda yaşanan haksızlıkları dile getiriyor, kimsenin, hiçbir şirketin hukukun üstünde olmadığını vurguluyoruz. Geçen aylarda yürürlüğe giren kanuni bir düzenlemeyle sosyal medya şirketlerine ülkemizde temsilci bulundurma zorunluluğu getirdik. Bunu yaparken de uluslararası hukukun bize tanıdığı yetki çerçevesinde, özgürlük-güvenlik dengesini gözeterek hareket ettik. Vatandaşlarımızı, bilhassa da yetişkinlere nazaran daha hassas durumda olan çocuklarımızı korumayı amaçlıyoruz. Temennimiz, kendilerini hukukun dışında gören bu kurumların, ülkemizin iyi niyetli çabalarına gönüllü bir şekilde destek vermesidir. Aksi takdirde Türkiye, her şart altında vatandaşının hukukunu korumayı sürdürecektir” şeklinde konuştu.
 
“Aynı olaylar Avrupa’da yaşanınca, bize basın özgürlüğü dersi verenler, üç maymunu oynadılar”
Günümüz dünyasında yapılan çalışmaların uluslararası kamuoyuna ulaştırılmasının öneminin giderek arttığını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Türkiye olarak bu konuda, maalesef, uzun yıllardır çok sıkıntı çekiyoruz. Türkiye’nin uluslararası alandaki başarıları, ülke içinde yaşadığı büyük değişim, dış dünyada hakkaniyetli bir şekilde yer almıyor. Hatta çoğu durumda başarılarımız yok sayılarak ya da çarpıtılarak, olduğundan farklı bir şekilde aktarılıyor. Gerçeği keşfetmek için değil, zihinlerdeki oryantalist kalıplara uygun cevaplar bulmak için Türkiye’ye bakılıyor. Özellikle 2013 senesinden itibaren Gezi olaylarıyla başlayan süreçte, ülkemiz çok ciddi haksızlıklara, çifte standartlara maruz kalmıştır. Sokakları yakıp yıkanlar, 24 saat canlı yayın yapan uluslararası medya kuruluşları tarafından, barışçıl göstericiler olarak lanse edilmiştir. Suriye’de yüzbinlerce sivilin kanını döken bölücü terör örgütü mensupları, batılı sözde prestijli dergilerin kapağını süslemiştir. Ama aynı olaylar daha sonra Avrupa’nın farklı ülkelerinde yaşanınca, bize basın özgürlüğü dersi verenler, üç maymunu oynadılar.
Paris’in göbeğinde haftalarca süren sarı yeleklileri görmezden geldiler. Fransız polisinin göstericileri kör eden orantısız müdahalelerinden hiç bahsetmediler. Fransız devlet organlarının medyaya yönelik ablukası karşısında eleştirel tek cümle kurmadılar. Benzer bir çifte standardın İsrail güvenlik güçlerinin Filistinlilere yönelik devlet terörünü andıran uygulamalarında da tekerrür ettiğini görüyoruz. Sokak ortasında elleri havada katledilen Filistinli çocuklar, sözüm ona bu bağımsız medya organlarında haber değeri dahi taşımıyor. Daha birkaç gün önce Filistinli bir yaralıyı taşıyan ambulansın durdurularak, yaralının apar-topar gözaltına alınmaya çalışılması, uluslararası basında hiçbir tepkiye neden olmadı. Hemen her gün şahsımı hedef alan iğrenç manşetleri ise burada söyleme gereği dahi duymuyorum. Bu tarafgirliğe artık aşinalık kazanmış birisi olarak bizi asıl üzen, bizi asıl rencide eden, kutsallarımıza yönelik saldırılardır. Medya organlarının İslam düşmanlığı ve yabancı karşıtlığına bayraktarlık yapması, gerçekten utanç vericidir. Basın özgürlüğü kılıfı altında sergilenen çirkeflikler, farklı din ve kültüre mensup insanların bir arada yaşama iradesini zehirlemektedir. Şayet bu nobran tavra bir ‘dur’ denilmezse, bunun acısını Avrupa’yla beraber tüm insanlık çekecektir. Bu konuda ‘özü sözü insan’ felsefesiyle dünyaya açılan kapımız olan TRT’ye, özellikle de TRT World’e önemli sorumluluklar düşüyor. TRT World’ün ‘yeni bir dil ile hikayeyi yeniden anlatmak, mikrofonu konuşturulmayanlara uzatmak, kamerayı görülmeyenlere çevirmek’ hedefini, son derece kıymetli buluyorum. Uluslararası medyanın tekdüzeleştiği günümüzde, TRT World haksızlıklara karşı haklının, zalimlere karşı mazlumun, adaletsizliklere karşı adaletin sesi oluyor. Kuruluşundan bu yana geçen 4 yıllık sürede TRT World’ün, aralarında dünya çapında üne sahip gazetecilerin yer aldığı nitelikli kadrosuyla, önemli bir boşluğu doldurduğuna inanıyorum. Kendilerine üstlendikleri ağır ama onurlu görevde başarılar diliyorum. Genel Müdüründen muhabirine, teknik elemanlarına kadar tüm TRT çalışanlarını can-ı gönülden tebrik ediyorum.”

Diğer Haberler

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Diğer Haberler