AV. FEVZİ KONAÇ

Eylül Hüzün Ayıdır...!!

EYLÜL HÜZÜN AYIDIR…!!

Yazıyı kaleme aldığım gün 17 Eylül’dü. Bütün haber sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında neredeyse en fazla konuşulan konu, Rahmetli Başbakan Menderes’in ve arkadaşlarının idamı ile ilgili olarak darbecilere lanet ve masum devlet adamlarına rahmet dilekleriyle dolu idi.

Yine yazıyı yazarken, daha 5 gün önce 40. yıldönümünü yaşadığımız başka bir darbenin yani üzerinden 40 yıl geçmesine rağmen toplum zihninde bıraktığı acılar ve travması geçmeyen 12 Eylül darbesiyle ilgili okuduğum yazılar ve paylaşımlar gözümün önünden geçti.Tarihimizle ilgili yapılan yorumlarda denir ya! “Ağustos ayı millet tarihimizde zaferler ayıdır” diye. Galiba eylül ayıda tarihimizde, hüzün ayı olarak yerini almış diye düşündüm. Bir yanda 1960 darbesinin acıları diğer yanda 12 Eylül’ün masum gencecik şehitlerinin hüznü. 

Bende o gün Rahmetli Menderes ile ilgili duygularımı yazıya dökerek, neden böyle bir akıbet layık görüldü, muhakeme etmek ve anlamak istedim. Kitap karıştırdım, belgesel izledim. 10 yıllık iktidar döneminde inişli çıkışlı bir çok tartışmanın yaşandığını, siyasi çekişmelerin acımasızlığı adına iftiraların, kin ve hasedin derin izlerini yeniden görme imkanı buldum. CHP’nin acımasız muhalefetinin bütün çirkinliklerini ibretle okudum. Takdir edilen ve eleştirilen bir çok icraatı olmuştu. Ama tüm okuduklarım içinde Menderes’e rahmet okumama vesile olan iki husus dikkatimi çekti. Rahmete ve duaya vesile olması adına bu iki hatırayı idamından 59 yıl sonra burada sizlerle paylaşmak isterim. 

Beni duygulandıran ilk hikaye şudur; 

Bir dönem Topkapı Sarayı’ndaki özel bölümünden alınan Kutsal Emanetler, Topkapı Sarayı'nın ahırına nakledilir. Bu sırada Efendimiz Aleyhisselam’a da bin bir hakaret yapılır. Menderes, Başbakan olarak Topkapı Sarayı’nı ziyaret eder. Bu ziyaret sırasında Kutsal Emanetler bölümünü de ziyaret etmek istediğinde, görevlilerden Kutsal Emanetlerin sarayın ahır bölümüne nakledildiğini duyunca yıkılır. Gözyaşlarını tutamayan Menderes, önce iki rekât namaz kılar, sonrada Yavuz Sultan Selim'in yaptığı gibi kutsal emanetleri sırtında taşıyarak, Osmanlı’nın özel bir ihtimamla yaptığı Kutsal Emanetler Dairesi’ne taşır.

İkinci hikaye ise şöyledir;

Rahmetli Menderes Paris’te izlerini bulup ziyaret ettiği Sultan Abdülhamid’in eşi ve kızı için yurda dönebilsinler diye 28 yıl önce bu topraklardan sürgün edilen Osmanlı Hanedanının kadınlarının affı için 1952 yılında kanun çıkartmıştır. Sürgünden otuz yıl sonra kadın hanedan mensupları bu sayede yurda dönebilmiştir.

İstanbul’a dönenler arasında, Sultan II. Abdülhamid’in hanımı ve kızı da vardır.

Bir sabah erken saatte Teşvikiye’deki evlerinin kapısı çalınır. Kapıyı Abdülhamid’in kızı Ayşe Sultan açar. Gelen kişi Menderes’tir.

– Şayet kabul buyururlarsa, Valide Sultan’ı görmek isterim, der.

Başında tülbent, elinde tespihiyle, Menderes’i karşılayan Şefika Sultan :

– Berhudar olasın evlâdım, hoş geldiniz…der. Başbakan da :

– Teşekkür ederim Valide hazretleri, hoş bulduk, demesinden sonra, Şefika Sultan kendisine :

– Beyefendi, niçin önceden haberimiz olmadı? Böyle, hazırlıksız ve gâfil avlandık,der. 

Menderes de;

– “Zararı yok efendim. Bendeniz elinizi öperek, hayır duanızı almak ve bir ihtiyacınız olup olmadığını öğrenmek için geldim, der.

Ayrılırken, daha sonraları Yassıada da onun da hesabının sorulduğu, şişkince bir zarf bırakır.

Ecdad emaneti annelerimize sahip çıkar.İşte Menderes’in amansız suçlarından birisi de budur.

Bu iki konudaki tavrı, bütün ideolojisi tarihi ve inancı inkar üzerine kurulmuş derin devleti ve rejimin bekçilerini son derece rahatsız etmiştir. Bu yaklaşımları haricinde özellikle ezanı eski hüviyetine yeniden kavuşturması, Menderes’in ödediği büyük faturanın sebepleri arasında yerini alır.Bu ülkede maneviyata ve tarihe, yani Osmanlı’ya sahip çıkmanın bir bedeli olacaktır ve Menderes bu bedeli ipe götürülerek ödemiştir. Aradan geçen 59 yıl sonra tarihler onu mazlum ve kahraman olarak yazdığı halde, onu ipe götüren kararın ve iradenin arkasında olanlar lanetle anılmaya mahkum olmuştur.

Rahmetli Menderes son mektubundaki sözleri ile şöyle demiş ve ipe yürümüştür. 

"... Dirimden korkmayacaktınız. Ama şimdi milletle el ele vererek, Adnan Menderes'in ölüsü ebediyete kadar sizi takip edecek ve bir gün sizi silip süpürecektir. Ama buna rağmen duam sizlerle beraberdir...."

Bu acı sözlerden sonra kanaatim şu ki; onu ipe gönderen zihniyet işlediği cinayetle kıyamete kadar lekelendi. Milletin gönlünde zalim olarak tescillendi. Menderes’ten sonra bile bu ülkenin geçmişi ve inancı ile barışmasına katkı sağlayan her idareci az ve çok bir bedel mutlaka ödemiştir. Millet o dönemde Menderes’e hakkıyla sahip çıkamamış ve bunun manevi ağırlığını her zaman hissetmiştir. Seçtiğine usulü ile hesap sorma hakkını kullanamadığı ve darbelere kurban verdiği için hep üzülmüştür. 

İşte Erbakan'lar... Özal'lar... Erdoğan'lar suskun kalınan o zorlu dönemin milletçe alınan intikamın ve sorulan hesabın bilinçaltındaki kahramanlarıdır. Menderes ve 12 Eylül mağdurlarını anarken onlara sadece dua etmek yetmez, gerekli dersleri çıkarmak gerekir. Geçmişte vefat eden kahramanlarımıza sahip çıkamamanın hüznünü yaşarken, bugün yaşayan kahramanlarımızın kıymetini bilmek görevimizdir. Ve haksız her müdahaleye karşı onlarla omuz omuza direnmenin de millet olarak vazifemiz olduğunu unutmamak gerekir.Tıpkı 15 Temmuz’da olduğu gibi. 

Kalemin ve bilginin sahibi Cenab-ı Hakk’a hamd ile....

Memleket Gazetesi 21.09.2020

1 Yorum

Cafer ÖZEL

Cafer ÖZEL

23 Eylül 2020
Rabbim her birinden razı olsun. Taksiratlarını affeylesin. Korktuklarından emin, umduklarına nail eylesin. Yerlerini onlardan daha hayırlıları ile doldursun.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri