Mustafa Dündar

Merhaba Ya Şehr-i Ramazan

MERHABA YA ŞEHR-İ RAMAZAN

              Ramazan ayı geldi. Günahlarla doldurduğumuz 11 ayı temizlemek için “rahmet yağmuru” olarak geldi. Nefsimize köle olmuş bizleri özgürlüğümüze kavuşturmak üzere geldi. Ne iyi etti de geldi…

            Kardeşlik, rahmet, bereket, mağfiret ayı Ramazan gelirken Müslümanların kalbinde tarifi mümkün olmayan bir coşku, heyecan olur. Adeta uzun zamandır görüşülmemiş kıymetli bir dostu misafir edecekmiş gibi bir heyecan…

            Ramazan’a özel hazırlıklar, alışverişler, güllaçlar, Ramazan pideleri… Ramazan’a ait ne varsa hepsinin yeri ayrıdır Müslüman gönlünde. Anneler, babalar, çocuklar, dedeler, neneler, ablalar, abiler hülasa yediden yetmişe herkeste aynı heyecan, coşku vardır: Hoş geldin ya şehr-i Ramazan!

            Sadece insanlar da değil, bütün tabiat büyük bir coşku ve heyecanla karşılar Ramazan’ı. Toprak, hava, su, güneş, kuşlar, ağaçlar… Hepsinde ayrı bir coşku vardır. Mahallenin kedisi bile bir başka olur Ramazan’da.

“Ramazan geliyor diye sevinmek iman alametidir” buyrulmuş. Müslümanların Ramazan ayında bu kadar mutlu olması, heyecanlı ve coşkulu olmasının nedeni de “iman”dır.

            Nefsine köle olmuş “insan”ı özgürleştirmek için gelir Ramazan. Sahurdan iftara kadar kendisinin zannettiği ve istediği zaman ulaşabildiği nimetleri, Allah emrettiği için nefsine rağmen elinin tersiyle itip iftar saatini bekleyerek aslında kendini özgürleştirir Müslüman. “Ben hür bir insanım”, “nefsimin her dediğini yapamam” der, iradesinin farkına varır, kendisini keşfeder. İnsan ancak Allah’a bağlanabildiği ölçüde hür olur ve Ramazan belki de Allah’a en çok bağlandığımız bir ay…

            İnsan; kendisinin zannettiği şeylerin aslında kendisine ait olmadığını, Allah’ın kendisine bahşettiği nimetler olduğunun farkına varır. Normal zamanda yiyebildiği yemeği önünde olmasına rağmen yiyemeyen, ezanı bekleyen insan, o yemeğin aslında kendisine ait olmadığını anlar. Paranın, makamın, mülkün kendisine ait olmadığını bilakis bunların kendisine bir emanet olarak verildiğinin şuuruna varır insan Ramazan’da. İnfak etmenin, kendisine ait olmayan serveti asıl sahibinin yolunda harcayabilmenin lezzetini alır.

            Ramazan bulunmaz bir fırsattır. Yılda bir kez gelir, kıymetini iyi bilmek lazım. Günahlarla dolu çorak kalbimize hayat kaynağı olur Ramazan. Susuzluktan dudakları kurumuş ruhumuza rahmet yağmuru olur, yağar. Ramazan bir fırsattır, ruhumuzu temizlemek, günahlardan arınmak, bilinçlenmek, düştüğümüz yerden kalkmak için bir fırsattır.

Kulluk şuuru, kardeşlik, merhamet, aşk, muhabbet tohumlarını eker gönlümüze Ramazan. Can suyunu da verir ve gider… Asıl mesele Ramazan’dan sonra başlar. 11 ay boyunca bu tohumlara gözümüz gibi bakmalıyız. Havasını, suyunu, güneşini eksik etmemeliyiz ki bu tohumlar yeşersin, gönlümüzü bereketlendirsin. Ramazan’ın ektiği bu tohumları besleyerek gönlümüzü kulluk, kardeşlik, muhabbet ormanı yapmalıyız!..

Ramazan Kur’an ayıdır. Bu ayda Kur’an’ı en az bir kez hatmederiz. Camilerde mukabeleler yapılır. Aslında Ramazan, Kur’an’ı sadece yüzünden okuyarak hatmedelim diye gelmiyor. Kur’an’ı okumamız, anlamamız ve hayatımıza tatbik etmemiz gerektiğini hatırlatmak için geliyor. Günde bir cüz okuduğumuz Kur’an’ın mealini, tefsirini de okusak ve hayatımıza tatbik etmek için gayret göstersek Ramazan ayının bereketi işte o zaman bizden taşıp tüm insanlığa tesir edecek!..

Ramazan’da bir de teravih heyecanı vardır. İftardan sonra “yemeği fazla kaçırdık” muhabbeti yapılırken abdestler alınır, akşam namazı evde cemaat ile kılınır ve çay faslına geçilir. Asıl çay faslı teravih sonrasındadır esasen çünkü iftar, akşam namazı derken yatsı vakti gelmiştir bile. O kısacık vakitte bir iki bardak çay içilir. Çaydan sonra doğru camiye…

Teravih namazının ayrı bir ruhu vardır. İnsana ayrı bir mutluluk verir. 20 rekâtın ardından insanda ne bir sıkıntı kalır ne de keder. Namazdan sonra pamuk gibi olur, hafifler ve komşularıyla muhabbet ederek evin yolunu tutar.

Bu yıl teravih namazını bu coşku ve heyecan içerisinde, komşularımızla omuz omuza kılamayacağız. Çocukların gülüşmelerine, koşuşturmalarına hasret kalacağız. Namaz sonrası komşumuzla sohbet ederek eve dönmeyi çokça özleyeceğiz…

Teravih namazını camide kılamayacağız evet ama evlerimizi “camii” yapmak için hiçbir engel yok! Ailemizle birlikte cemaat olarak teravih namazını eda etmemizde hiçbir engel yok! Ailecek Kur’an’ı okumamıza, anlamamıza ve hayatımıza tatbik etmemize hiçbir engel yok!

Evlerimizi bu Ramazan Hira’mız yapabiliriz. Yusuf Kaplan’ın deyimiyle; Hira’mız yani mağaramız: arındığımız, dirildiğimiz, kendimize geldiğimiz yurdumuz, umudu bulduğumuz ufkumuz… Bu Ramazan arındığımız, dirildiğimiz, kendimize geldiğimiz yurdumuz yani Hira’mız yapabiliriz evlerimizi. Büyük fırsat, treni kaçırmamak lazım!..

Dünyada var olan zulmün, sıkıntıların, hastalıkların, belaların ortadan kalkması; Müslümanların bilinçlenmesi, yaşadığı çağı anlaması, çağın sorunlarına çözüm sunabilmesi, kulluk şuuruna erişebilmesi, emanet bilincine sahip olabilmesi; günahlarımızdan arındığımız, uhuvvet ruhumuzu geliştirdiğimiz, dermanımız olacak asli dertler edinebildiğimiz, çocukların silah sesi ile uyumayacağı, büyüklerin bomba sesi ile sahura kalkmayacağı, Doğu Türkistan’da Müslüman kardeşlerimizin özgürce oruç tutabileceği bir Ramazan olması duasıyla…

Merhaba Ya Şehr-i Ramazan!

Vesselam…

Henüz Yorum yok

İlk yorumu siz yazın.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri