Av.Fevzi Konaç

Kadir Gecesi & Masumlar Apartmanı…!!

KADİR GECESİ & MASUMLAR APARTMANI…!!

Ramazan’ın son 10 günü içindeyiz. Bir güzel insan dedi ki; “-İçimden bir his bu gecenin Kadir Gecesi olduğunu söylüyor.” Birden irkildim. Telaşlandım. Salgın nedeniyle savrulan ruhumda daha ramazanı bile hakkıyla idrak edip, hissedememişken, Kadir Gecesi olma ihtimali tedirgin etti iç dünyamı. Size garip gelecek belki ama birden refleks olarak akşam televizyonda Masumlar Apartmanı (!) olduğunu düşündüm. Dizideki bizi adeta içine çeken o yaşanmışlıkların anlamsız cazibesine kapılmış ruh halimle, içimden “-İnşallah bu gece Kadir değildir” gibi tuhaf bir düşünce geçti. Kadir Gecesi ihtimali ile dizinin dayanılmaz çekiciliği arasında manen kaybeden gönlüme kızdım. Keşke ilan edildiği üzere ramazanın 27. Gecesi olsa derken utandım, sıkıldım ve hayatımda hiç bu kadar tatsız tuzsuz Ramazan (!) geçirmediğimi düşündüm. 

Kadir Gecesi olma ihtimali ne demekti? Bin aydan daha hayırlı olduğunu binlerce kez duyduğumuz, Kur’anın yeryüzünü şereflendirdiği mübarek gece. Hakkıyla ihya edildiği ve ihlasla geçirildiği takdirde ömre bedel ikram ve hazinelerin kazanılacağı muhteşem fırsat. Ama bu muhteşem fırsatı yakalayacak ruh var mı? bende diye sorguladım nefsimi. İtiraf etmeliyim ki göremedim.

Ramazan hatıralarımı yokladığımda geçen sene ile birlikte geçirdiğim en garip oruç ayını yaşadığımı söylersem bilmem abartmış olur muyum? Küresel salgın her şeyi vurdu. İbadetlerimizin şeklini değiştirdi. Alışkanlıklarımızı sildi, süpürdü. Ramazan’ın en güzel figürlerini bile zihnimizden alıp götürdü. Yılda bir ay bile olsa da, son günlere doğru cemaat yavaş yavaş azalsa da, teravihlerin cıvıl cıvıl şenlendirdiği camiler yok artık. Yine garipler, yine yalnızlar, yine terk edilmiş gibiler. Çocukların en arka safta kıkırdayarak huşumuzu bozduğu muzipliklerinin bile özleneceği kimin aklına gelirdi?

İftara yakın sıcak alma gayreti ile sıraya girdiğimiz susamlı/çörek otlu ekmek kuyruğundaki tatlı tartışmaları bile yok etti. İçine bile giremeden, bulduğumuz ekmeği kaçar gibi alıp terk ediyoruz o mis kokulu fırınları. Sadece fırından mı kaçıyoruz? Elbette hayır!! Artık hayatımızdaki her şey kaçar gibi. Alışveriş, dosta selam, akrabaya muhabbet, komşuya tebessüm. Anne babamızdan, kardeşlerimizden, dostlarımızdan, komşularımızdan kaçıyoruz adeta. Herkes potansiyel virüs gibi geliyor artık. Ya bulaştırırsa veya bulaştırırsak korkusu işgal etti bünyemizi ve insanımızı.

Düşünün ne olur! Anne babanın ağırlanmadığı ramazan sofrasına, sofra denir mi? Yakınların, dostların, komşuların buluşmadığı camilere, cami denir mi? Teravih çıkışlarında gül lokumu ile birlikte buz gibi dağıtılan suyun hayır sahibine dua edilmeyen ramazan akşamına, akşam denir mi? Sahurda yan komşunuzun zilinize basıp pişirdiği börekten bir tabak yollayamadığı sahura, sahur denir mi? Öyle bir savurdu ki bizi bu süreç bizleri iftar neşesinin parçası olan misafir artık kapımızı çalmıyor, kimse kimseyi ağırlayamıyor, gidip gelemiyor. Hayatımın en hüzünlü Ramazanı belki.

Acı ki yeryüzünde ben merkezli, içine kapanmış, etrafı ile iletişimi kesmiş, yardımlaşmayı terk etmiş, birbirinden habersiz olması nedeniyle kolay lokma haline getirilmiş bir insanlık hesap edenler, adım adım en güçlü kalelerimizi işgal ediyorlar. Gençlerimiz bunun ilk kurbanları olarak bedeller ödemeye başlamıştı. Ancak bu kötü gidişe karşı aile yapımızla, akrabalıklarımızla, komşuluğumuzla, ekmeğimizi paylaşmamızla, soframızı dostlarımıza açmakla direnen bizler, şimdi virüsün de düşman safında yer alması ile artık tamamen içimize kapanır olduk. Virüsle mücadeleyi kazansak bile toplumsal yapımızda açtığı manevi yaralar nasıl iyileşir bilemiyorum.

Eskiden Ramazanlarda oruç tutmayanların dikkatsiz ve özensizce insanların ibadet ettiklerini, oruç tuttuğunu hiç dikkate almadan ulu orta yiyip içmelerine sitem ederdik. Hala ediyoruz gerçi ama bakın görün ki artık sokakta insan kalmadı, hayat durdu, korku hakimiyetini ilan etti.

Yok dostlar… bu böyle gitmemeli. Bu virüs küresel midir? Planlı mıdır? Oyun mudur? Bu tartışmaları bir kenara bırakarak bu acımasız sürece çözüm üretmeliyiz. Eğer küresel güçler bizi yeniden dizayn etmeye çalışıyorsa buna karşı direnme yollarını bulmalıyız. Siz bize yol haritası çizemezsiniz, diyerek ayağa kalkmalıyız. Arabesk bir kalkışmayla “-Onların virüsü varsa, bizim de Allah’ımız var” çığlığı atarak kendi yol haritamızı kendimiz belirlemeliyiz. Biz Müslümanız ve bizim ölçülerimiz bu zor zamanı atlatmak için bize yeter, diyebilmeliyiz. Hiçbir yakınımızı ve kardeşimizi riske atmadan birbirimizle bağımızı güçlendirecek yeni yollar aramalıyız. Dertlerimizi ve imkanlarımızı paylaşmanın formüllerini değiştirmeli, sürece mahkum olmamalıyız. Virüs bütün kapıları kapatsa da, biz kapıdan değilse bile bacadan zorlayarak, yolunu bularak kardeşlerimizin gönlüne, evlerine ve sofralarına girebilmeliyiz. Sorun da, çözüm de bizim elimizde.

Nereden geldik buraya… Kadir Gecesi ihtimali ve Masumlar Apartmanı ikileminden çıkamayan nefsimin beni getirdiği yer burası. Önce kendim sonra tüm kardeşlerimle yeniden dirilmenin yollarını aramak için dertleşmek ihtiyacı. Anlıyorum ki; tatsız olan Ramazanlar değil, benim kusurlarımdan kaynaklı ruhum ve yavan kulluğum. İhya etmesini bilene Ramazan rahmet ve mağfiret ayıdır. Bu ise Alemlerin Rabb’inin vaadidir. O’nun sözünün üstüne söz olmaz.

1 Yorum

Mustafa Küçükte

Mustafa Küçükte

04 Mayıs 2021
Kaleminize sağlık, Allah razı olsun.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri