Mustafa Dündar

Anlatmanın Tesirli Yolu: Yaşamak

ANLATMANIN EN TESİRLİ YOLU: YAŞAMAK

 

  Üniversite yıllarında “Aşk Nedir” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Aşksızlığın hüküm sürdüğü, hasbiliğin yerini hesabiliğe bıraktığı, kutsal olan cinselliğin ayaklar altına alındığı, insanların boynuna haz ve şehvet tasmasının takıldığı, “aşk”ın bedene indirgendiği şu dönemde bu yazımı revize ederek tekrar siz kıymetli okuyucuların istifadesine sunuyorum. 

“Kapı anahtarın aldım elime,
 O an acın girdi benim beynime.
 Altmış üç aydır gelmiyon sen yanıma,
Bu kadar mı küstürdüydüm Hatice’m.”

  “Aşk nedir” diye sorsalar, bu dizelerin sahibi Mustafa Dede derim. Mustafa Dede’yi “Ömür Dediğin” isimli bir programda tanıdım ve kendisine hayran kaldım. Program, buram buram aşk, hasret, sadakat, samimiyet, masumiyet kokuyordu. 

  Çok sevdiği Hatice’sini kaybetmiş Mustafa Dede. Gözünden yaş, gönlünden Hatice’si eksilmemiş ve eksilmiyordu Mustafa Dede’nin. "Hatice dünyadan göçeli 1918 gün oldu bugün. Nasıl da saymam, sayılmayacak Hatice değil ki" diyor. Öyle sevmiş Hatice’yi, onunla sevmiş her şeyi. Aşk, sevgilide yok olmak derler ya, işte Mustafa Dede Hatice’sinde yok olmuş. Kendine dair kelamı yok, kendi yok ki kendine dair kelamı olsun. Nereye gitse Hatice, nereye baksa Hatice, kimle konuşsa Hatice... Sadece uyuyunca unutuyormuş Hatice’sini, başka türlü unutamıyormuş. Bunu söyleyince Mustafa Dede, aklıma Serdar Tuncer’in “Sevgiliyi hiçbir şey unutturamıyorsa aşıksın, her şey sevgiliyi hatırlatıyorsa unutkan” sözü aklıma geldi ve dedim ki Mustafa Dede, gerçek bir aşık. 

  Aşk güzel şey, âşık olmak daha güzel. Zira aşk, gönlüne girdiği insanı güzelleştirir. Fakat günümüzde ne yazık ki üç beş günlük değersiz, yapmacık, samimiyetten uzak, haz ve şehvet üzerine kurulu ilişkilere de "aşk" diyorlar. Derler, varsın desinler amma unutmamak lazım ki bu değersiz ilişkilere aşk denmesine rağmen “aşk”, değerinden hiçbir şey kaybetmez, kaybetmeyecek. Bunu anlatıyor Mustafa Dede, dinlemesini bilirsek… Abdurrahim Karakoç, Mihriban’a olan aşkıyla anlatıyor bize, aşkın beş günlük değil, beş bin senelik olduğunu. Mecnun, gönlündeki Leyla’sı ile “aşk”ın samimiyet, sadakat, sabır işi olduğunu söylüyor bizlere…

  “Aşk nedir” sorusunun birden fazla cevabı vardır. Ama en doğru cevap öyle zannediyorum ki yine Serdar Tuncer’in dediği gibi, "bilmeyenlerin konuştuğu, bilenlerin sustuğu şeyin adıdır aşk". Evet, aşkı bilenler aşkı yaşarlar, konuşmaya ya da bir tanım yapmaya ihtiyaç duymazlar. Ne Mustafa Dede ne Abdurrahim Karakoç ne de Mecnun, aşkın tanımını yapmaya meyletmemişler, aşkı yaşamışlardır. Mecnun iki çift kelam etseydi aşk hakkında bu kadar tesirli olur muydu ya da Mustafa Dede “aşk güzel şey evlat” deseydi bu kadar etkilenir miydik? Kâl ile değil, hâl ile anlatıyor bu insanlar bize aşkı. Zira “kâl”, “hâl”i anlatmaya yet/e/mez çoğu zaman. Hele mevzubahis “aşk” ise kelimelerin takati kalmaz yaşananları anlatmaya. Kâl dilinden geçip hâl diline varmak, olgunluk emaresidir. Yani gerçek aşıklar, olgun insanlardır ve ancak gerçek aşklar olgunlaştırır insanı!..

  Mustafa Dede’yi izledikten sonra sosyal medyada paylaşmıştım “Ömür Dediğin” programını. Daha fazla insan izlesin, nasiplensin diye. Daha sonra kıymetli bir arkadaşım aynı programın farklı bir bölümünü, Emine Teyze’nin konuk olduğu bölümü gönderdi. Emine Teyze ağzından şükür eksilmeyen bir teyzemiz. "Allah’ımdan iman Kur’an istiyoruz, imanımızla Kur’an’ımızla göç ettirsin" diyor. "Yaşlanınca böyle olacağım aklıma gelmezdi, yaşlanacağımı biliyordum ama bu hale geleceğim hiç aklıma gelmezdi" diyor ama yine de şükrediyor Emine Teyze. En azından yaşlanacağını biliyormuş güzel teyzem, bizim aklımıza bile gelmiyor. Bir gün her şeyin gelip geçeceğinin, güzelliğimizin yerini yaşanmışlığa bırakacağının, kuvvetimizin elimizden alınacağının farkında olmadan yaşıyoruz. Mezarlıkların önünden geçerken dahi ölüm şöyle dursun, yaşlanacağımız bile gelmiyor aklımıza…

  Yalnız yaşıyor Emine Teyze, "Ölüveririn belki deyon, bakınıyon, sabah oluyo, aha diyom bugün sağım, gene ölmedim. Zor, zor çocuğum zor, yalnızlık çok zor" diyor.   Hemen ardına da şükrediyor yine. “Şükretmek mühim meseledir” diyerek değil, şükrederek anlatıyor şükretmenin önemini, Emine Teyze. Yaşamak, anlatmaktan daha tesirlidir. Zira yaşamak, anlatmanın kendisidir!

  Ömür Dediğin programını izlemeli insan arada. Yaşlanacağı, öleceği gelmeli aklına; yalnızlığı, kabri düşünmeli çokça... Hatta zaman zaman huzurevlerine ziyarete gitmeli. Gönlünü yumuşatmalı, kalbindeki katılığı eritmeli yavaş yavaş. Kıymet bilmeli, aşık olmalı ve çokça şükretmeli insan…

  Son söz:

  Üç beş günlük ilişkilere aşk denmemeli! Bu ilişkilere aşk demekle, aşk değerini yitirmez ama bizim değerimiz kalmaz da farkına bile varmayız. 

  Vesselam.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

1 Yorum

Osman Utkan

Osman Utkan

19 Ocak 2022
Dilinize ve kaleminize sağlık. Güzel bir yazı okudum. Teşkürler.

Yorum Bırakın

E-Mail adresiniz yayınlanmaz.







Yazarın Diğer Makaleleri